29 Aralık 2018 Cumartesi

SARIKAMIŞ FACİASI "Enver TURGUT" (13 ve 14. Dönem İzmir ve Kayseri Milletvekili)

SARIKAMIŞ FACİASI
Enver TURGUT 
13 ve 14. Dönem İzmir ve Kayseri Milletvekili
Gazeteci Emin ÇÖLAŞAN'ın 25 Aralık 2018 tarihli Sözcü gazetesindeki köşesinde yazdığı 'Sarıkamış Faciası' başlıklı yazısını okudum.Okuduklarım beni 1934 yılında henüz 8 yaşında iken en büyük amcam Mustafa Turgut'tan dinlediklerime götürdü.
Büyük amcam, Diyarbakır Kulp ilçesinde 1218 kişinin Sarıkamış Savaşına iştirak ettiğini, ancak bu savaştan iki kişinin sağ olarak döndüğünü ifade etmiştir. Bu sağ dönenlerden birisinin kendisi diğerinin de Kulp ilçesi Yeşilköy'den Mehmet adında birisi olduğunu söylerdi.
Yara almadan dönen iki arkadaşın, zaman zaman bir araya gelerek savaşın başından sonuna kadar çektikleri sıkıntıları ve karşılaştıkları olayları anlatırken tüylerimiz diken diken olurdu...
Bu arada Sarıkamış savaşında diğer Mehmet ve Ahmet adındaki amcalarım da şehit düşmüştür.
Bu savaşın sonucunda 90 bin asker açlıktan, susuzluktan çeşitli hastalıklardan ve dondurucu soğuklardan telef olmuşlardır.
Ailemizden üç kişi bu savaşa katılmış, ancak Mustafa amcam sağ olarak dönebilmiştir,
O günlerin çekilen acılarını ve sıkıntılarını bugün anlatmakta zorluklar çekiyoruz. Ateş düştüğü yeri yakar...
Ben dedem Hacı İsmail'i göremedim.
Ancak aile büyüklerimin anlattıklarına göre; Mustafa Kemal Diyarbakır 7.Kolordu Komutanı iken, 1917 yılında Diyarbakır'dan Muş'a giderken benimde doğduğum Kulp ilçesinin Tiyakız köyünde mola verirler...
Köyümüzde 3 gün süreyle konaklarlar. Köyde karargah kurarlar.
Bu sırada köyün ileri geleni olan dedem Hacı İsmail, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına hoş geldin ziyaretinde bulunur.
Ziyaret sırasında dedem, Mustafa Kemal'e "Paşam köyde kaldığınız sürece sizi ve maiyetinizi ağırlamak isteriz " der.
Mustafa Kemal bu söz üzerine dedemi şöyle bir süzer... der ki; bizi ağırlayabilecek gücünüz var mı ki, bize bu teklifi yapıyorsunuz...
Buna mukabil, dedem İsmail" Allah ne verdiyse size ikram etmek isteriz" der...
Mustafa Kemal teşekkür ediyor ve ikramı kabul etmiyor...
Dedem bu teklifin kabul edilmemesine çok üzülüyor.
Eve geldiğinde konuyu eşiyle paylaşıyor. Eşi olan babaannem dedeme; Mustafa Kemal'e beni götür, ben ikna ederim diyor.
Bunun üzerine, babaannem ve dedem birlikte Mustafa Kemal'e tekrar gidiyorlar...
Babaannem huzurda söz alarak Mustafa Kemal'e hitaben; biz hanedan bir aileyiz, bizim ikramımızı kabul etmezseniz bundan çok büyük üzüntü duyarız ve köy halkı nezdinde itibarımız düşer diyor...
Bu sözler üzerine Mustafa Kemal babaannemi kırmamak için, teklifi kabul ediyor. Devamında fazla olmasın 20 kişilik olsun diyor.
Babaannem eve dönerek, eski adıyla lenger denilen tepsi ile 3 lenger tavuklu bademli, tereyağlı bulgur pilavı yapıp gönderiyor.
Dedem yapılan yemeğe itimat edilsin kabilinden önce kendisi tahta kaşıkla yemeğe başlamak ister.
Bu arada Mustafa Kemal dedemin elinden kaşığı alıyor ve bu hareketle dedemin ne düşündüğünü fark etmiş olacak ki; "dedeme bizim bu ülkede yaşayan, herkese itimadımız tamdır, tereddüt etmenize gerek yoktur" diyor.
Pilavın lezzetini almış olacaklar ki, ertesi gün yine dedemi çağırıyor, memnuniyetini ifade ettikten sonra tekrar bu pilavdan bize ikram eder misiniz diyor...
Bunun üzerine dedem memnuniyetle paşam diyor...
Eve dönerek bu sefer aynı pilavdan 4 lenger daha yapıyorlar ve takdim ediyorlar.
Mustafa Kemal ve maiyeti 3. gün köyden ayrılırken; dedeme hitaben," bir gün bana ihtiyacınız olursa bildirebilirsiniz" demiş.
Aradan yıllar geçip Cumhuriyet kurulduktan sonra, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı oluyor. Köylüler Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal'in, köylerine gelen "Mustafa Kemal" olup olmadığı hususunda tereddüde düşüyorlar. Bunun üzerine dedem Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal'e bir mektup yazıyor.
Mektubunda; "Diyarbakır'dan Muş'a giderken, maiyetinizle birlikte Kulp ilçesinin Tiyakız (o zamanki ismi) köyüne uğrayıp ve bizimde size ikramlarımız sonucunda, köyden ayrılırken bize hitaben "bir isteğiniz ve ihtiyacınız olur ise, bana bildiriniz" demiştiniz. Eğer Cumhurbaşkanı olmadan evvel bizim köye uğrayan Mustafa Kemal iseniz, bizim isteğimiz köyümüze bir oku! açılmasıdır" diyor.
Bu mektuptan yaklaşık bir sene sonra, Mustafa Kemal Diyarbakır Valisine talimat vererek Tiyakız köyüne (şimdiki adı Narlıca) bir okul açılmasını emrediyor.
Diyarbakır Valisi de köye Siirtli Abdullah adında bir öğretmen görevlendiriyor. Okul için de köyün okula elverişli bir evi tahsis ediliyor. 
Öğretmen 1927 yılında bir yıl 40 öğrenciyi eğitiyor fakat ömrü kafi gelmiyor ve vefat ediyor. Böylece okulda kapanmış oluyor. Benîm doğum tarihimle okulun açılış tarihi aynı yıla denk geliyor.
Bir yıl süren ve daha sonra kapanan okulda okuyan öğrencilerden birisi de küçük amcam Halil Turgut'tur.
Amcam Halil Turgut, eğitimine devam etmek için dayısından yardım talebinde bulunuyor...
Amcam hem kendi imkanlarıyla, hem dayısının yardımıyla Diyarbakır'da eğitimine devam etmek istiyor, bu kez yaş engeli ortaya çıkıyor.
Bunun üzerine, Diyarbakır Belediye Başkanının müzaharetiyle, mahkemeden yaş küçültme kararı alıyorlar... Ve böylece amcam Halil Turgut ilkokula Diyarbakır'da başlamış oluyor. İlkokuldan sonra Elazığ'a bağlı Harput Öğretmen okuluna kayıt oluyor. Öğretmen okulundan mezun olduktan sonra da, Ankara Gazi Terbiye Yüksek okulunun Matematik bölümünden mezun oluyor.
Bilahare, amcamın tayini Ankara Ortaokuluna yapılıyor. Daha sonra Ankara Atatürk Lisesinde Matematik Öğretmenliği ve Müdür Yardımcılığı görevini yürütüyor.
Bu görevlerden sonra Diyarbakır Maarif Müdürlüğüne atanıyor. Buradan da bazı siyasi mülahazalarla Çorum'a yine Maarif Müdürü olarak atanıyor.
Aradan bir müddet geçtikten sonra, Müdürlükten istifa ederek Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesine Matematik öğretmeni olarak atanıyor.
1954 yılında Demokrat Parti'den Diyarbakır Milletvekili olarak seçiliyor ve görevi 1960 ihtilali ile sona eriyor.
Malum sebeplerle, amcamı Yassıada'ya gönderiyorlar. Orada 107 kişiyle beraber Amcam da idamla yargılanıyor. Yassıada da 4 yıl yatıyor ve yargılama sonucu 8 yıl takdiren ceza veriliyor...
İşte, görüleceği üzere; yıllar önce ailemizin bir ikramına karşı gösterilen vefanın sonucu; Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle açılan eğitim yuvasının feyziyle, amcam Halil Turgut bu ülkeye sayısız hizmetler vermiştir.
HALİL TURGUT
(Cennet Mekân Mustafa Kemal Atatürk'le başlayıp, Rahmetli Amcamın samimi ilgi, vefa ve yardımları çerçevesinde 1965-1975 yılları arasında bu köyde iki tane ilkokul, bir tane ortaokul açılmıştı. 11 öğretmen ile çok başarılı bir tedrisat (eğitim ve öğretim) yapılıyordu. Bu tedrisat yıllarca başarı ile sürdü. Pek çok öğrenci yetişti, Üniversite eğitimi gördü ve memleket hizmetinde çok önemli görevler aldılar. Ancak, yıllar sonra bu gün, bu köyde, ne yazık ki bütün okullar kapanmış!.. Okul yok, Öğretmen yok, mevcut öğrenciler ise bin bir sıkıntı, zahmet, ıstırap ve meşakkatle, adına "taşımalı" denilen çileli bir eğitim görüyorlar. Nereden nereye!..) 
Mustafa Kemal Atatürk'ün genel de ülkeye yaptığı hizmetlerden ayrı olarak Ailemizin geçmişinde ve geleceğinde yaptığı hizmetlerden dolayı, Atatürk'e medyun-u şükran borçluyuz. Yıllarca Atatürk hayranlığımız ailecek artarak devam etmiştir.
Gazeteci Emin Çölaşan'ın köşesinde dile getirdiği " Sarıkamış Faciası " yazısından esinlenerek kaleme aldığım bu yazıdan dolayı kendisine teşekkür ediyor, bu vesile ile Dedemin Ruhunu şadetmesinden dolayı da kendisine şükranlarımı sunuyorum.
Bütün Şehitlerimizin Ruhu Şadolsun.
Enver TURGUT 
13 ve 14. Dönem İzmir ve Kayseri Milletvekili

21 Ocak 2017 Cumartesi

DEMOKRASİ’DE BİRLİK VE ULUSAL SEFERBERLİK İÇİN YENİ KURTULUŞ HAREKETİ Enver TURGUT Siyasetçi / Sendikacı 13. ve 14. Dönem; Kayseri ve İzmir Milletvekili

DEMOKRASİ’DE BİRLİK VE ULUSAL SEFERBERLİK İÇİN YENİ KURTULUŞ HAREKETİ
Enver TURGUT
Siyasetçi / Sendikacı
13. ve 14. Dönem; Kayseri ve İzmir Milletvekili 
Bu memleket, din-iman teraneleri, vatan elden gidiyor yaveleri ve “en iyisini biz yaparız” gibi temelsiz iddialarla (2002 yılından itibaren) AKP’nin ceberrut sulta, tasallut, tahakküm, hırs ve ihtiras çemberinin olumsuz etkilerine maruz kalarak, yaklaşık 15 yıldır, kifayetsiz muhterisler tarafından yürütülen “keyfi yönetim unsurlarınca devlet” vesayet altına alındı.
15 YILIN HESABI VE MUKAYESELİ TABLO
Adalet (!) ve Kalkınma (?) partisi iktidarı ele geçirdiğinde: (Bu günkü para ile)
Bir litre Benzin 150 kuruş idi; Şimdi 5 Lira 10 Kuruş oldu. Artış, yaklaşık 3.5 misli.
Bir Kilo Et 12 TL idi; Şimdi 46 – 50 TL arası oldu. Artış 4 misli.
Bir ABD Doları 1.32 TL idi. Şimdi 3.76 – 3.90 TL arası değişimde. Artış 3 misli.
Çeyrek altın 24 TL’den 243 TL’ye fırladı. Artış 10 misli.
Bir gram altın, 18 TL’den 125 TL’ye çıktı. Artış 8 misli.
2002’de Asgari ücretle 10 çeyrek altın alınabilir iken; Bu gün ancak 6 adet alınabiliyor
Döneme ilişkin 14 bütçe de açık vermiş olup; Cari açıklar toplamı 469 Milyar TL’yi aşmıştır. 
Dahası: Aradan altı ay geçmesine rağmen, hâlâ kamu vicdanında tartışma konusu olan “15 Temmuz garabeti” sonrası hız kazanan “ne idiğü belirsiz ve hiçbir bilimsel kalıba uymayan” sözde başkanlık sistemi dayatmalarına paralel patlayan euro & dolar furyası, milleti tümden mahv ve perişan mahvetmiştir. Bu maksatlı furya pekalâ, bir “sabit kur” kararı ile önlenebilir ve toplumdaki devasa tahribatın önüne geçilebilirdi. Birileri bu furyadan nemalanmakta idi ki, böyle bir tedbire başvurulmadı.   
Oysa “Açık Bütçe” demek: Milli Türk Parası olan TL’yi değersizleştirmek, milleti enflâsyon, yokluk, fakirlik ve pahalılıkla ezmek, refahı yok etmek ve halka zulüm uygulamak demektir. 
Hal buki; zaman, zaman pervasızca dil uzatmaktan kaçınmadıkları Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Cumhurbaşkanlığı ya da bir başka anlamda hükümet ettiği 15 sene zarfında: 15 Bütçenin 12 si denk 1929 bütçesi sadece açık. Diğer iki bütçe fazla vermiştir. 1930 iktisadi buhran nedeniyle 1923’de 610 kuruş olan Sterlin 10.TL ye yükselmiş. Alınan önlemlerle  ki alınan en önemli önlem DENK bütçedir. 10 Kasım 1938 de yine 610 kuruşa inmiş; ABD doları ise hep 80 kuruş olarak kalmıştır. Ayrıca, Atatürk ve Bayar-Menderes dönemlerinde enflâsyon diye bir kavram zuhur etmemiş, hayat bir gün bile pahalanmamış, bilâkis 15 senelik Atatürk iktidarında hayat: %35 oranında ucuzlamıştır.
İŞTE BAŞARI BUDUR. ENFLÂSYONUN SEBEBİ CEHALET, ATALET, ACİZLİK VE ZAAFTIR.
Bunun anlamı kısaca hovardaca harcanan dış borç, hızla artan rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk; Özellikle de, bazı organize gruplar ve nitelikli dolandırıcılar tarafından devletin soyulmasıdır.
Bunun göstergesi devletin denetimsiz bırakılması, bütün denetim kurum ve unsurlarının devre dışı bırakılmasıdır. Nitekim Meclisteki Anayasa Değişiklik tasarısında da, teşekkül edecek başkanlık makamının, “yürütme yerine kaim olmasına rağmen” denetimsiz ve sorumsuz kılınmasıdır. Bu durum Cumhuriyet, demokrasi, adalet ahlâkı ve hukuk normları yönünden çok utanç vericidir. Tıpkı bazı kurum ve kuruluşlar ile bir takım alım ve ihalelerin “Devlet İhale Kanunu” ile SAYIŞTAY denetimi kapsamından çıkartılması gibi.. 
Burada özelilikle ifade etmek gerekir ki; AKP hükümetleri döneminde Emekliler ve Asgari ücretliler dâhil olmak üzere bütün ücretler Altın’a göre %65 değer kaybetmiştir. Dar ve sabit ücretli kesim büyük ölçüde alım gücü kaybına uğramış; Daha önce var olan “kıdem, ehliyet ve liyakate dayalı” istihdam, idame ve ücret sistemi şuursuzca terk edilerek; Yerini tam bir başıbozukluk almıştır. Şu anda, tahsili ne olursa olsun AKP’li yandaş ve yoldaş çocukları kolaylıkla iş bulurken; Mastır ve Doktora yapmış “Milet Çocukları”, Lise ve Üniversite mezunları aç, işsiz ve perişandır. Ülke genelinde işsizlik oranı ise gerçekte % 20’lere kadar tırmanmış durumdadır. Açlık sınırının altında seyreden Asgari ücretle çalışanların sayısı da 4-5 milyondan 15 milyonlara doğru tırmanmaktadır. Bu gerçek bir hezimet ve felâkettir. Üstüne üstlük, dönem içinde yapılan torbalar dolusu yasa ve özellikle anayasa değişiklikleri ile huzur ve güven ortamı bertaraf edilmiş; Anarşi, sabotaj, alçakça saldırı, cinayet, terör-tedhiş, hırsızlık, yolsuzluk, nitelikli dolandırıcılık, açık haksızlık ve kanunsuzluklar alabildiğine çoğalmıştır.  
Dolayısıyla, AKP’nin 14 yılı aşkın iktidar, hükümet ve icraat dönemi; Akıl almaz yanılgılar, yanlışlıklar, çelişkiler, kararsızlık, istikrarsızlık ve terör unsurlarını ihya eden, sözde “barış ve kardeşlik süreci” gibi, kamu vicdanı, adalet ahlâkı ve hukuka göre suç teşkil eden eylemlerle doludur. Buna paralel olarak, din tüccarı, fırsatçı ve istismarcı kesimlerce desteklenen çürüme ve yozlaşma bütün kurum ve kuruluşları kuşatmış ve sarmıştır. FETO’culuk denilen insanlık dışı canilik, hainlik, hırsızlık ve yolsuzlukla malul şeytani akımlar da bu haksız hoşgörü ve art niyetli toleransın doğal sonucudur. 
DEMOKRASİ’DE BİRLİK VE MİLLİ SEFERBERLİK GEREĞİ
Şimdi tam zamanıdır.
Bu ülkeyi seven, geçmişten gelen hiçbir lekesi-yüzkarası, namus borcu/kumar borcu olmayan; Hırsızlık, haksızlık ve yolsuzluk şaibesi bulunmayan.; Birleştirici-bütünleştirici, barıştırıcı, ülkesine gerçekten sadık ve samimi olarak bağlı, her türlü ayrımcılığı reddeden; Dünyayı bilen, içerde ve dışarıda izzet-itibar sahibi, halk içinde muteber, kendine güvenilir, sözüne inanılır; Ortak akıl, uzlaşma kültürü, milletle müşavere, şûra ve demokrasi kültürüne sahip vatansever kadroların bir araya gelmesi için çağrıda bulunuyorum.
MARUZ KALDIĞI ZAAF, HIRS, İHTİRAS VE KİFAYETSİZ MUHTERİSLER NEDENİYLE: 
Gün geçtikçe kan kaybeden; Anarşi, terör-tedhiş ve bölücülüğün önü alınamayan; Milli geliri adaletle dağıtılmayan; Birilerine salkımla sunulurken, öteki’lerden illâ esirgenen ve talkımla verilen; Yetişmiş, okumuş gençler iş bulamayan, ana, baba eline bakan; Okumamış olanların % 20’si işsiz, aç, yoksul ve çaresiz olduğu ülkenin sonu neye ve nerelere varacak?
Günümüz Türkiye’sinde; Her yıl binlerce genç çalışır hale geliyor. Yeni iş alanları yok. Bu genç nesil çalışamazsa ülke, millet ve devlet nasıl kalkınır? Şu anda Türkiye’de 10.5 milyon emekli var. 2017’de Emekliye verilen maaş zammı % 3.8’dir. Toplamı 100 TL’yi geçmiyor. Buna mukabil Ankara’da yapılan toplu taşım ve ulaşım zammı ortalama % 10. İnsaf bunun neresinde, adalet, hukuk ve eşitlik kavramı neden? Niçin uygulanmıyor?  
Evvelce yapılan barajlar, yollar, geçitler ve buna benzer birçok yatırıma harcanan paralar vatandaştan kurnazlıkla geri alınıyor. Bu paraların nereye harcandığını kimse bilmiyor. Yeni yapılan yatırımlara harcandığı söyleniyor. İddialarının aksine 3. Boğaz Köprüsü, Körfez Köprüsü ve pek çok yatırım: “Yap İşlet Devret Sistemi” ile devlet kefaletiyle dışarıdan alınan kredilerle yapılmakta; geçişlerden alınan paralar ise vatandaştan çıkmaktadır. Üstelik yapılan sözleşme gereği, köprü ve geçitlerden istenilen sayıda geçiş olmazsa, aradaki farkın hazineden karşılanması gibi, son derece haksız, adaletsiz ve kayırmacı bir taahhütte de bulunulmaktadır.
“DEVLETİN MALI DENİZ YEMEYEN DOMUZ” ZİHNİYETİ KOL GEZİYOR
Demek istediğim şu ki: Devletin malı deniz, Ne yaparsan kimse senden hesap sormuyor!..
Devlette hesap sorma, takip ve denetim yok, Çeşitli terör olaylarında bu kadar genç şehit oluyor. Yetkililer ancak cenazelerde Fatiha okumaktan başka ölü sahiplerine baş sağlığı diliyorlar. Olay ne yazık ki, bundan ibarettir…
Varsa yoksa rejim değişikliği, parlamenter sistemin ülkemizden tekmelenerek, yerine ucube bir başkanlık- reislik sisteminin getirilmesinin yolunu açamaya yeltenen Devlet Bahçeli’nin kaprisleriyle oyalanmak. Bu abesle iştigaldir. Medeni milletlerin idare sistemi: Cumhuriyet, Demokrasi, ortak akıl, uzlaşma kültürüne dayalı: “Millet İradesi Devlet İdaresinde Temsil” usulüdür. Çağımızda “demokrasi, adalet ahlâkı, eşitlik ve hukuk” dışında bir düşünce, iddia ve yaklaşım tarzı abestir. Yanlışlıktır. Cehalettir. Gericilik, bağnazlık ve yobazlıktır. 
Bu nedenle, ülkemizde yetişmiş, alanında başarılı olmuş, bilinçle okumuş, kendini topluma adamış, halkla ilgili, siyaseten bilgili, devleti ayakta tutmak için Hukukçu, Maliyeci, Ekonomist, Teknik elemanlar işlerinde başarılı Esnaf, Sanayici, İş adamları, Sendikalar ve bunlara benzer ülkesini seven Kanaat Önderleri’nin orta sağ’da bir siyasi parti etrafında toplanmaları zamanı gelmiştir.
Netice olarak:
Türk Milleti’nin ceberut sultalar, cunta, dikta, tasallut, emanet, vesayet ve taassup zebunu, dik kafalı softalara itimat, izzet ve itibarı yoktur. Bize; Millet iradesini, devlet idaresinde, adalet üzere hâkim ve hükümran kılarak temsil edecek, kendini Cumhuriyet, Demokrasi, lâiklik, eşitlik, hakkaniyet ve evrensel hukuka adamış samimi, dürüst, onurlu ve sorumlu devlet adamları gerek.
Çağrımız:
Bu ülkeyi seven, geçmişten günümüze hiçbir lekesi, şaibesi olmayan, birleştirici, barıştırıcı, bütünleyici, halkını, ülkesini ve devletini saygı, hürmet ve muhabbetle kucaklayan, ayrımcılığı reddeden, dünyayı bilen, önce içte sonra dışta itimat telkin eden, sözüne inanılır kadroların bir araya gelmesi acil ve mutlak bir zorunluluktur;
Bu nedenle:
Kin ve nefretle yaratılan hizip ve husumet cephelerinin dağıtılması ve samimi Parti, Sivil Tolum Kuruluşu ve Grupların bir araya toplanarak “birlikte hareket etmesi” için buradan çağrıda bulunuyorum.
Zira bu kritik, sıkıntılı ve bunalımlı dönemde, “Namuslu, dürüst, onurlu ve sorumlu, iyi insanlar ve iyi vatandaşlar tarafından”: ‘Demokrasi’de Birlik ve Ulusal Seferberlik için yeni bir kurtuluş hareketi’ teşkil etmek son ve tek çare olarak zorunluluk arz etmektedir.  
ŞİMDİ TAM ZAMANIDIR
Gelin Vatan, Millet ve Devlet için bir olalım. 
İri olalım. Diri olalım. Zira Birlikten kuvvet doğar.
Kuvvet, sadece ve yalnızca:
Haklı, adaletli, doğru-dürüst olanın elinde meşrudur.
BİLİNE

8 Kasım 2016 Salı

Merhum Süleyman DEMİREL 92. doğum gününde mezarı başında anıldı. Düzenlenen anma törenine, 13. Dönem İzmir ve 14. Dönem Kayseri Milletvekili Enver TURGUT da katıldı ve merasimde hazır bulundu

DEMİREL'İN 92'NCİ DOĞUM GÜNÜNDE MEZARI BAŞINDA ANILDI
Mehmet ÇINAR- Mehmet ERÇAKIR- Ali ÇEVİKBAŞ/ ISPARTA, (DHA) 
DOKUZUNCU Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 92'nci doğum gününde, Isparta'ya bağlı İslamköy'deki Çalcatepe'de bulunan mezarı başında anıldı. Geçen yıl 17 Haziran'da 90 yaşında yaşamını yitiren Süleyman Demirel'in doğum günü için doğduğu İslamköy'ün girişinden itibaren köy içerisindeki birçok noktaya posterleri asıldı. Demirel'in doğum günü çelenkleri arasında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in çelengi de dikkat çekti. Kırmızı karanfillerle süslenen Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel'in mezarına 'Cumhurbaşkanı' ve 'Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı' yazılı çelenkler bırakıldı.
Mezarı başındaki doğum günü ve anma törenine TBMM eski Başkanı İsmet Sezgin, eski bakanlar Yaşar Topçu, Esat Kıratlıoğlu, Hamdi Üçpınarlar, Kayseri ve İzmir Milletvekili Enver TURGUT, Vefa Tanır, Isparta Valisi Şehmuz Günaydın, Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, Demirel'in doktoru Aylin Cesur ve çok sayıda seveni katıldı. Törende adını taşıyan Süleyman Demirel Üniversitesi'nden ve İslamköy İlkokulu'ndan öğrenciler de Demirel'i doğum gününde yalnız bırakmadı. 
DOĞUM GÜNÜ ARKADAŞLARI
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunduğu Demirel'i anma programında, onunla uzun yıllar birlikte siyaset yapan isimler İsmet Sezgin, Esat Kıratlıoğlu, Yaşar Topçu, Hamdi Üçpınarlar ve Vefa Tanır, üzerinde 'Doğum Günü Arkadaşları' yazılı kırmızı karanfillerle süslü bir çelengi Demirel'in mezarına bıraktı. Törende Kuran-ı Kerim okunarak, dua da edildi. Törende Demirel'in eski çalışma arkadaşları ve dostları olan eski bakanlar Demirel'i anlattı.
ESKİ DOSTLARI DEMİREL'İ ANLATTI
Türkiye'ye en az 60 yıl hizmet eden büyük bir adamın anısını ifade etmenin çok zor olacağını belirten İsmet Sezgin, "Ne mutlu Ispartalılara, bu daracık köyden iyi yetişmiş, dünyanın dört bir tarafını bilen ve dünyada sevilen, sayılan, inanılan bir lideri çıkarmış olması bu köy için fevkalade önemlidir. Ölüsünün gördüğü itibar en az dirisi kadar kıymetli olan, en az dirisine gösterilen itibar kadar değerli olan bir büyük insan için toplandık. Demirel deyince akla demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, korkusuz yaşanan bir ülke, konuşan bir ülke geliyor. Akla her şeye rağmen karşı durmasını bilen, cesaretle, olayların üzerine giden yepyeni bir ruh, kafa ve iman geliyor. Sayın Demirel üç beş kısa cümleyle geçiştirilecek bir lider değildir. Demirel Türkiye'yi değiştiren, yön veren ve Türkiye'de demokrasiyi işleten, çalışan bir ülke yaratan, ülke ve ulusuyla bölünmez bir bütün şeklinde getirdiği devleti yücelten ve devletin içte ve dışta saygınlığını artıran, bu saygınlık içinde vatandaşımızın daha iyi yaşadığı, güvenli olduğu, yarına daha emniyetle baktığı bir ülke ve onun insanları olmuştur" dedi.
TÜRKİYE İÇİN ÇOK BÜYÜK KAYIP
Özellikle içinde bulunulan dönemde Demirel gibi büyük bir devlet adamının olmayışının Türkiye için büyük kayıp olduğunu kaydeden Sezgin, çok kısa bir zamanda onun anıt mezar inşaatının başlayacağını da açıkladı. İsmet Sezgin, "İslamköy'e, Isparta'ya, Türkiye'ye, dünyaya yaraşan bir anıt yükselecektir. İşte o anıt Türkiye'nin geleceğidir, Türkiye'nin geçmişinden bugüne getirdiği, taşıdığı yenilikleri, güzellikleri, insan sevgisi, dostluk, merhamet, her şeyden önce insana değer vermektir. Sayın Demirel için ne söylesek az. Hepimizin beyninde, ciğerinde, ellerimizde, kollarımızla, vücudumuzda, anılarımızda çok büyük yeri olan bir zattır" dedi.
'AŞIK OLDUĞUN TOPRAKLARDASIN'
Demirel'in mezarı başında Demirel'e seslenen eski bakanlardan Esat Kıratlıoğlu, "Sayın Genel Başkanım, Başbakanım, Cumhurbaşkanım aşık olduğun bu toprakta, uğruna ömrünü feda ettiğin, hizmetini memleketinle birleştirdiğin bu torağın bağrında senin doğum gününü kutlamak için geldik. Cenabı Allah sana cennetin en iyi mekanını bahşetsin" dedi. Demirel'i 1955 yılında tanıdığını belirten Esat Kıratlıoğlu, yanından hiç ayrılmadığını ve bütün hizmetlerine şahit olduğunu anlattı.
'NE ŞAPKASINI ALIP GİTMESİ'
Demirel 1965 yılında iktidara geldiğinde Türkiye'de 70 bin yerleşim merkezinin ancak 264'ünde elektrik olduğunu kaydeden Kıratlıoğlu, "Kahrolası 12 Eylül 1980 ihtilalinde ayrıldığımız zaman köylerimizin yüzde 75'i elektriğe kavuşmuş, yüzde 25'i de inşaat halindeydi. Bu memlekette sanayinin temelini sen attın. Rafineriler senden başka bir daha rafineri görmedi. Bütün sanayi tesislerinin bugünkü ana varlığını sen meydana getirdin. Ve memleketimizin hürriyet aşkı diye yandığı zaman onun mücadelesini en iyi sen verdin. Demirel şapkasını alıp giden bir insan değildi. Demirel'i hep yanlış takdim etmişlerdir. Ne şapkasını alıp gitmesi. O şapka sayesinde Türkiye gölgeye, hürriyete kavuştu" diye konuştu.
CİLTLERE SIĞMAZ
Demirel dendiği zaman ciltlere sığmayacak kadar çok şey yazmanın mümkün olduğunu belirten Yaşar Topçu ise Demirel'i şöyle anlattı; "Demirel cumhuriyettir, demokrasidir, inançtır, en önemlisi hoşgörüdür. Kendisi de 'Ben cumhuriyetim' derdi. Hayatımda çok siyaset adamıyla, birçoğunun avukatı olarak da ilişkim oldu. Demirel gibi hoşgörü sahibi, engin bir ufka sahip ve hayatını o ufka ulaşmak, milletini ulaştırmak için hoşgörü içerisinde vakfetmiş başka bir lider tanıyamadım" dedi.
Demirel'in kendisine bir köy kahvesinde küfür eden ve başbakana hakaretten tutuklanan bir vatandaşla ilgili hikayesini de anlatan Topçu, Demirel'in 'Biz o vatandaşa kim bilir farkında olmadan nasıl bir kötülük ettik, nasıl sıkıştırdık, ona yanlış bir şey yaptık da sövdü. Durup dururken bir ülkenin vatandaşı o ülkenin başbakanına sövmez. Benim sizden ricam, size şoför de versinler git adamı çıkar hapisten" diyerek, 600 km uzaklıktaki bu yere gönderdiğini ve adamı hapisten çıkardığını anlattı.
'BİZİM ASKERİMİZİN DEMOKRASİ TERBİYESİ YOK'
Demirel'in bir Cumhuriyet çocuğu olduğunu belirten Yaşar Topçu, başkanlık sistemi tartışmalarına dikkat çekerek, "Türkiye 8 senedir yerinde sayıyor. Tek başına iktidar var, istikrar söylemi var. Ama 2008'den bu tarafa da 8 senedir olduğu yerde sayıyor. Bunun rejimle sistemle alakası yok. Kalkınma özgürlük, demokrasi ve bir kafa işidir. Ona inananların başa gelip ülkeyi yönetmesi işidir. Çok yanlış, parlamenter rejim Türkiye'yi tökezletmedi. Darbe oldu. Ne yani başkanlık istemi olunca olmayacak mı, askerin ne yapacağını bilemezsiniz. Bizim askerimizin demokrasi terbiyesi yok. Gönül ister ki bunlar hiç olmasın. 1971 muhtırasında Demirel muhtırayı verenleri görevden almak için kararnameyi hazırladı, cumhurbaşkanına gitti. Cumhurbaşkanı imzalamadı. Arkasından siyasiler Demirel'i suçluyor. Şapkasını alıp gitti diyorlar. Demirel şapkasını alıp falan da gitmedi. Çekildi evine. Onun için bizim askerimizin demokrasi terbiyesi alışkanlığı demokrasiye olan bağlılığı tartışmalı. Ama dediğim gibi bunun sistemle alakası yok kafa meselesidir" diye konuştu.
AYLİN CESUR: ÖZLÜYORUZ
Törende Demirel'in uzun yıllar doktorluğunu yapan ve yanından hiç ayrılmayan doktoru Aylin Cesur ise duygularını şöyle ifade etti:
"1 Kasım sayın Cumhurbaşkanımızın doğum günü. Kendisi 1 Kasımları önemserdi. Her sene 1 Kasım'da Türkiye'nin birçok yerinden binlerce insan ziyaretine gelmek isterdi. Onlar geldiklerinde bir muhasebe yapardı. Bu hem hizmetle geçen 40 yılın hem de Cumhuriyetin muhasebesiydi. Çünkü Cumhuriyet haftasına rast gelir. O yüzden 1 Kasım'ı çok severdi. Bütün ömrü Cumhuriyetin kazanımlarını anlatmakla geçti. Arkadaşları yine doğum gününde kendisini ziyaret etmek ve mezarı başında dua etmek istediler. Demirel Vakfı böyle bir tören tertipledi. Törenin burada yapılmasının maneviyat bakımından önemi var, hem de ömrünü adadığı iki dava var. Biri demokrasi diğeri kalkınma mücadelesidir. Çalcatepe kalkınma mücadelesinde önemli bir yere sahip. Çocukluğunda burada koyunlarını otlatırken bu tepenin ardında bir medeniyet var mı o medeniyet buraya getirilir mi davasını daha 5 yaşında kafasına koymuştu. Ve bir ömür boyunca o medeniyeti Türkiye'nin her tarafına götürmeyi hedefledi. İkinci merkezi de Güniz Sokak'tır. O da demokrasi davasının en önemli merkezidir. Aziz hatırasının önünde saygı ile eğiliyoruz. Özlemle doluyuz. Olmadığı için buruğuz."
90 YAŞINDA VEFAT ETTİ
1 Kasım 1924 tarihinde doğan Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015'te yaşamını yitirdi. Türkiye'nin 9'uncu Cumhurbaşkanı olan Demirel, 1965- 1993 tarihleri arasında 7 farklı hükümette toplam 10 yıl 5 aylık süreyle başbakanlık görevinde bulundu. Ayrıca, 1964'ten 1980 yılına kadar Adalet Partisi, 1987-1993 yılları arasında ise Doğru Yol Partisi genel başkanı olarak görev aldı. Demirel, siyasi kariyeri boyunca birçok ilki gerçekleştirdi. Türkiye'nin çok partili sisteme geçtiği 1946'dan sonraki dönemde, kurduğu 7 hükümetle en çok hükümet kuran siyasetçi, Türk siyasi tarihinde İsmet İnönü ve Recep Tayyip Erdoğan'dan sonra en uzun süre görev yapan başbakan, 41 yaşında başbakanlık koltuğuna oturan en genç başbakan, 40 yaşında parti genel başkanı olan en genç politikacı ve 30 yaşında bir kamu kurumuna atanan en genç genel müdür rekorlarını kırdı. Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015'te, tedavi gördüğü hastanede solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliği nedeniyle 90 yaşında hayatını kaybetti.

17 Haziran 2016 Cuma

DEMOKRATLAR KULÜBÜ BAŞKANI , AP İZMİR VE KAYSERİ (13 ve 14. dönem) MİLLETVEKİLİ ENVER TURGUT; MERHUM SÜLEYMAN DEMİREL'İN 1. VEFAT YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE BİR YAYIMLADI

SİYASETİN "BABA" SI SÜLEYMAN DEMİREL, ÖLÜMÜNÜN 1. YILINDA TÖRENLERLE ANILDI
Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, vefatının birinci yıldönümünde kabri başında törenlerle anıldı.
"Altı kez kalktığı başbakanlık koltuğuna yedi kez oturan" ve 16 Mayıs 1993'te Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı seçilen Türk siyasetinin fötr şapkalı "baba"sı Süleyman Demirel'in vefatının üzerinden bir yıl geçti.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı, 40 yılı aşkın siyasi hayatında kendi deyimiyle "altı kez gittiği başbakanlığa yedi kez gelen" Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015'te saat 02.05'te solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliği nedeniyle, tedavi gördüğü Ankara Güven Hastanesinde yaşamını yitirmişti.
Demirel, Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de "Paşa Dayı" Yahya Bey ile Ümmühan Hanım'ın ikinci çocuğu olarak 1 Kasım 1924'te doğdu.
İlköğrenimini 1930-35 yıllarında doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon'da bitirdi. 1949'da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden inşaat yüksek mühendisi olarak mezun olan Demirel, 1948'de babası Hacı Yahya Demirel'in yeğeninin kızı Nazmiye Demirel'le evlendi.
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜD İDARESİ'NDEN CUMHURBAŞKANLIĞINA UZANAN YOL
1950'de Elektrik İşleri Etüd İdaresinde çalışmaya başlayan Süleyman Demirel, sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak için ABD'ye gönderildi. Türkiye'ye dönüşünde, 1953 yılında Seyhan Barajı inşaatı başladığında proje mühendisi iken Başvekil Adnan Menderes'in dikkatini çekerek 1954 yılında DSİ Genel Müdürlüğünde Barajlar Dairesi Başkanlığına atandı. 1955 yılında da DSİ Genel Müdürlüğüne tayin edildi. Bu arada Eisenhower Vakfının onu bursiyer olarak seçmesiyle yeniden ABD'ye gitti. Askerliğini yapmak üzere 1960 yılında genel müdürlük görevinden ayrıldı.
1962-1964 yılları arasında serbest müşavir-mühendis olarak çalışan Demirel, aynı yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesinde inşaat mühendisliği alanında dersler verdi. Boğaziçi Köprüsü'nün ilk projesini (1954) hazırlayan, ABD'nin uluslararası mühendislik ve müteahhitlik firması Morrison Knudsen'in Türkiye temsilciliğini üstlendi. Demirel, bu görevinden dolayı bir dönem "Morrison Süleyman" olarak da anıldı.
SİYASETE GİRDİĞİ YIL 'GİK' ÜYESİ OLDU
Demirel, 1962'de siyasi yaşama atılarak Adalet Partisi'ne (AP) girdi. Aynı yıl yapılan I. Kongre'de Genel İdare Kurulu (GİK) üyeliğine seçildi.
Demirel, iki yıl içinde, 28 Kasım 1964'te AP genel başkanı oldu. Kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 aylarında görev yapan koalisyon hükumetinde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak görev alan Demirel, 10 Ekim 1965'te gerçekleştirilen seçimlerde ilk kez milletvekili oldu.
Seçimlerden birinci çıkan partinin lideri, Isparta milletvekili Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Başbakanı olarak hükümeti oluşturdu.
Demirel, 1969, 1970, 1975, 1977 ve 1979 yıllarında beş kez daha hükümet kurdu. 12 Mart muhtırasından sonra "şapkasını alıp giden" Demirel, Adalet Partisi 1973 seçimlerinden ikinci parti olarak çıktı ve anamuhalefet lideri olarak siyasi hayatını sürdürdü.
Milli Selamet Partisi lideri Necmettin Erbakan ve Milliyetçi Hareket Partisi lideri Alparslan Türkeş ile 1975'te birinci Milliyetçi Cephe hükümetini kuran Demirel, 1977 yılında Erbakan ve Türkeş ile ikinci Milliyetçi Cephe hükümetini oluşturdu. 1979 seçimlerinden sonra MSP ve MHP'nin desteklediği azınlık hükümetinin başında olan Demirel, 12 Eylül darbesiyle siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldı.
Partisi faaliyetten men edilen Demirel, 13 Eylül-11 Ekim tarihlerinde Hamzakoy'da zorunlu ikamete gitti. 1982 Anayasası ile siyaset yapması 10 yıl yasaklanan Demirel, kapatılan Adalet Partisi'nin eski yöneticileriyle bağlarını koparmadı. Siyasi partilerin kurulmasına verilen iznin ardından Demirel ile yakınlığı bilinen siyasetçiler ve bazı eski AP yöneticilerince kurulan Büyük Türkiye Partisi, Milli Güvenlik Kurulu kararıyla "AP'nin devamı olduğu" gerekçesiyle kapatıldı. Demirel, siyaset yasağını çiğnediği gerekçesiyle Çanakkale Zincirbozan'da yine zorunlu ikamete alındı. "Zincirbozan" günleri, 2007'de, Demirel'in de galasına katıldığı filme konu oldu.
YASAK 1987'DE KALKTI
Demirel'in siyasi yasağı 1987'de yapılan referandumla kaldırıldı. Doğru Yol Partisi'nin genel başkanlığını 24 Eylül 1987'de Hüsamettin Cindoruk'tan devralan Demirel, 29 Kasım 1987'deki genel seçimlerde yeniden Isparta milletvekili oldu.
DYP, 1991'de yapılan genel seçimlerden birinci parti olarak çıkınca, kendi başkanlığında DYP-SHP koalisyonu kuruldu. Yedinci kez hükümet kuran Demirel, 49. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin başbakanı olarak 20 Kasım 1991'den 16 Mayıs1993'e kadar görev yaptı.
Süleyman Demirel, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Nisan 1993'teki vefatının ardından 16 Mayıs 1993'te, TBMM tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi.
125 ÜLKEYE GİTTİ
Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı Demirel, 7 yıllık görev süresinde Çankaya Köşkü'nde sayısız kabul gerçekleştirdi, 125 ülkeye gitti, yabancı devlet başkanlarını Türkiye'de ağırladı, çok sayıda ili ziyaret etti.
Görevi 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e devretmeden düzenlediği basın toplantısında Demirel, yaşamını "50 yılı aşkın kamu hizmetim, 35 yıllık siyaset hayatım, 7 yıllık Cumhurbaşkanlığım boyunca büyük Türkiye hedefi, demokrasinin ve anayasal kurumların güçlenmesi, demokratik kuralların işlemesi için mücadele ettim" sözleriyle özetledi.
Demirel, kendi ifadeleriyle "Atatürk'ün mekanında yedi yıldır tuttuğu demokratik cumhuriyet nöbeti" sırasında Çankaya'nın halkın evi olduğunu, kapıların toplumun tüm kesimlerine açık tutulduğunu belirtti. Anayasanın verdiği bütün görevleri yerine getirdiğini ve yetkileri kullandığını, bunu yaparken kesin bir tarafsızlık içinde hareket ettiğini anlatan Demirel, anayasadan, demokratik ve laik cumhuriyetten yana taraf olduğunu vurguladı.
"HÜKÜMET ALAŞAĞI MI EDİLMİŞ?"
Demirel, Türk siyasi tarihine "post modern" darbe olarak geçen 28 Şubat sürecinde de cumhurbaşkanıydı. Demirel, 28 Şubat sürecine ilişkin, "Hükümet alaşağı mı edilmiş? Siyasi partiler mi kapatılmış? Hükümet bir süre sonra istifa etmiş. Anayasaya göre yenisi kurulmuş. Buna darbe denilmez'' şeklinde değerlendirmede bulunmuştu.
28 Şubat Davası kapsamında beyanının alınması için Ağustos 2014'te davetiye çıkarılan Demirel, Ekim 2014'te avukatı aracılığıyla tanıklık yapmayacağını mahkemeye bildirmişti.
"BİR ELMANIN İKİ YARISIYDIK"
Süleyman Demirel kadar, her daim yanında yer alan eşi Nazmiye Demirel de Türk siyasi hayatının önemli simaları arasında yer almıştı.
12 Mart 1948'de evlenen Demirel çifti, Nazmiye Demirel'in 27 Mayıs 2013'teki vefatına kadar hiç ayrılmadı.
Süleyman Demirel, siyaset hayatının inişli çıkışla zamanlarında kendisine hep destek olan, 86 yaşında kaybettiği eşi için, "Siyasetçilerin arkasında olmak kolay bir şey değildir. Nazmiye Hanım benim arkamda hep metanetle durmuştur. Gördüğüm hizmete karışmamış ama bana destek vermiştir. Onun için huzurunuzda kendisine şükranlarımı söylüyorum. Biz aslında bir elmanın iki yarısıyız. Kalan yarısı benim, giden yarısı Nazmiye Hanım'dır" demişti.
Çocukluk yıllarında çobanlık yaptığı için "Çoban Sülü" olarak da anılan "Türkiye'nin babası" Demirel, 50'den fazla üniversiteden fahri doktora aldı, yabancı ülkelerin devlet nişanlarına layık görüldü. Memleketi Isparta'da adını taşıyan Süleyman Demirel Üniversitesi kuruldu, Isparta'daki havalimanına ve Türkiye'nin farklı yerlerindeki pek çok okula, bulvara ve caddeye adı verildi.
Demirel'in, İsmet İnönü ve Recep Tayyip Erdoğan'dan sonra en uzun süre başbakanlık yapan siyasetçi ünvanı da bulunuyor.
SÜLEYMAN DEMİREL'İN UNUTULAZ SÖZLERİ
"Binaenaleyh" denildiğinde akla gelen tek isim olan Süleyman Demirel, "Memlekette benzin vardı da biz mi içtik?", "Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz", "GAP'ı gaptırmam", "Elektriğin komünisti olur mu?" gibi sözleri siyasi literatüre kazandırmıştı.
Süleyman Demirel, Yunanistan'ın Ege'nin bir Yunan gölü olduğu şeklindeki iddiaların sorulması üzerine de "Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir, binanaleyh Ege bir göl değildir" cevabını vermişti.
Demirel'in "Dün dündür, bugün bugündür", "Birtakım yürüyüşler oluyor diye asabınız bozulmasın, yürümekle sokaklar eskimez" sözleri de siyasi tarihe kazındı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel' in kardeşi iş adamı Şevket Demirel ise yaşlılığa bağlı hastalıklardan dolayı tedavi gördüğü Amerikan hastanesinde geçen mayıs ayında hayatını kaybetmişti.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, 1949 yılında başladığı memurluk görevinden, cumhurbaşkanlığının sona erdiği döneme kadar geçen sürede okuduğu kitaplar, fotoğrafları ve kullandığı eşyalar, İslamköy'de açılan Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi'nde sergileniyor.
DEMOKRATLAR KULÜBÜ BAŞKANI , AP İZMİR VE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ ENVER TURGUT BİR MESAJ YAYIMLADI
Demokratlar Kulübü Başkanı Enver TURGUT, "Adalet Partisi Genel Başkanı, Başbakan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bir devre damgasını vurmuş önemli bir devlet ve siyaset adamı olarak, ülkenin gelişmesine ve kalkınma sürecine yaptığı katkılarla her zaman saygıyla anılacak ve daima hatırlanacaktır” dedi.
ENVER TURGUT'UN MESAJI
Demokratlar Kulübü Derneği Merkez Bürosundan yapılan basın açıklamasına göre Başkan Enver TURGUT: Adalet Partisi lideri, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve uzun dönemlerin unutulmaz Başbakanı, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in vefatının birinci yıl dönümü dolayısıyla yayımladığı mesajında: "Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı, BABA namıyla halkın ilgi ve sevgisine mazhar Süleyman Demirel, unutulmaz eserlere imza atan, çok önemli bir devlet ve siyaset adamı olarak, ülkemizin gelişmesine; Kalkınma sürecine ve “muasır medeniyet seviyesine ulaşması uğrunda” yaptığı katkılarla her zaman saygıyla anılacaktır… 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'e vefatının yıl dönümünde Allah'tan rahmet niyaz ediyor, kendisini saygıyla anıyorum." ifadelerine yer verdi.
***
YORUM VE KATKI:
17.06.2016
                SN. SÜLEYMAN  DEMİREL’İ, 1 YIL ÖNCE KAYBETMİŞTİK                                                                                                Selçuk Maruflu      İstanbul Milletvekili (19. D.)
Türkiye’nin tarihine, her açıdan damgasını vurmuş, büyük devlet adamı, Başbakan, Cumhurbaşkanı  Sn. Süleyman Demirel’i, aramızdan ayrılışının birinci yılında, rahmetle, özlemle anıyoruz. DPT yıllarında, Sn. Demirel ve Sn. Özal’la birlikte çalıştık. Kalkınma planları vasıtası ile ülkemize, büyük hizmetler, eserler, projeler kazandırdık.  Son  40 yılda yapılan proje ve işlerin çoğunda, Sn. Demirel’in         katkısı, imzası vardır. Sn. Demirel, Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı, Çankaya Köşkü’nde, Büyük  Atatürk’ün makamında, üstün  başarı ile görev ifa etmiş, Atatürk’e layık olarak, o makamın hakkını  vermiştir. Hep şunu  düşlerim, eğer, Demirel  Cumhurbaşkanı, Özal da  Başbakan olarak  görev yapsaydı, Türkiye  uçardı. İkinci olarak, eğer Sn. Demirel, biraz daha genç  olarak, bu iktidarın  karşısında olsaydı, Gökkubbeyi, bunların başına  geçirirdi. Sn. Demirel’in muhalefeti, iyi bilinir. Sn. Demirel’in, Türk siyasetine armağan ettiği, deyimler, her zaman geçerli olmuştur.  Örneğin, “Neyin  olacağını görmek için, neyin olamayacağını görmek gerekir” .  “Siyasette 24 saat fevkalade  önemlidir”. “ Ege, Yunan golü değildir, Ege, Türk Gölü de değildir, Binaenaleyh, Ege, göl değildir”. “Beyefendi,  Ecevit’in elini sıkmışsınız, Gardeşim neresini sıkacaktım? ” “Dicle’nin kıyısında, bir kuzu  gaybolursa, Başbakan olarak ben sorumluyum.” “Enflasyon, yükselirse benden, inerse, sebze, meyveden biliyorlar”. “Türlü çeşitli desiselerle, bir yere varamassiniz. Kargadan korkan, darı ekmesin”.  “Barışmayı bilmeyen, gavga  etmesin”. “Siyasette  küslük olmaz”. Benim en ağırıma giden hadiselerden birisi de, baştan başa, Demirel’in projesi olan, 1. Boğaz Köprüsü’nün açılışına çağrılmaması, adının geçmemesi, köprüye  hiç bir katkısı olmayanların, köprüyü açmalarıdır. Benim için o, köprünün adı, Demirel  Köprüsü’dür. Sn. Demirel ve Sn. Özal’ın Türkiye’ye kazandırdığı hizmetlere, eserlere hala ulaşılamamıştır. Devlet adamı olmak, kaliteli, bilgili, tecrübeli, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak, vatansever, prensip insanı olmak, bambaşka bir seymiş. Bugün Türkiye’yi yönetenleri  gördükçe,  insan bu farkı, çok daha iyi anlıyabiliyor. Sn. Demirel’in, Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı  Senfoni  Orkestrası’nın konserinin sonunda söylediği  o anlamlı   söylemi hep hatırlıyorum. “İşte  Atatürk’ün laik, modern Türkiye’si, işte Atatürk’ün sanatçıları ve çocukları…
Aramızdan ayrılışının birinci yılında, Cumhurbaşkanı  Sn. Demirel’i, saygı, özlem ve rahmetle  anıyoruz…

20 Mayıs 2016 Cuma

2016 YILI DEMOKRASİ BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI DEMOKRATLAR KULÜBÜ ÜYELERİ VE BAŞKAN ENVER TURGUT İLE DEMOKRAT PARTİ MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLÂTI ORADAYDI

Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’de İktidara Gelişinin 66. yıldönümü; 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü, Ankara İl Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Genel Merkez Konferans Salonunda düzenlenen bir toplantıyla kutlandı
Genel Merkezde yapılan “Anma ve Kutlama Programında” Demokratlar Kulübü Başkanı Enver Turgut ve Genel Başkan Gültekin Uysal ile Siyaset Planlama Kurulu Başkanı, GİK üyesi Doç. Dr. Mehmet Özdemir birer konuşma yaptılar.
Etkinliğe, Demokratlar Kulübü’nün bir kısım ileri gelen üyeleri; Genel Başkan, Başkanlık Divanı, Genel İdare Kurulu, Merkez Karar Kurulu ve diğer merkez kurulu mensupları ile bazı İl Başkanları ve Ankara il Başkanlığı katıldı. Ayrıca, kendilerini “taban hareketi” diye tanıtan ve Genel Merkeze otobüslerle gelen pek partili vardı. 
DEMOKRATLAR KULÜBÜ BAŞKANI 13. VE 14. DÖNEM ADALET PARTİSİ MİLLETVEKİLİ VE 1993 SONRASI DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ENVER TURGUT’UN KONUŞMASI: 
Saygıdeğer dostlarım, aziz ve kadim Demokratlar,
Bu gün Partimizin 1950 yılı 14 Mayıs’ında yaşanan büyük coşkusunu, Cumhuriyet tarihinin en büyük Halk Hareketinin dillere destan başarısını ve zulme karşı “Yeter!.. Söz Milletindir” diyen, “millet iradesinin devlet idaresinde hâkim ve hükümran olduğu” demokrasi, adalet ve hukuk devleti iktidarının 66. yılını kutlamak için huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
14 Mayıs, bizim olduğu kadar, bütün Türkiye Cumhuriyeti halkının da bayram günüdür.
Demokrasi Bayramı hepinize kutlu olsun.
Başta Demokrat Partililer olmak üzere, bütün bir millet tarafından “Demokrasi, Hak, Adalet ve Hukuk Bayramı” olarak nitelenen, ancak 1960'dan bu yana devlet ve demokrasi uğruna verilen şehitler dolayısıyla hakkıyla kutlayamadığımız bugün; Bir arada olmanın mutluluğu ve bu davanın neferi olmanın onuru ile sizleri selamlıyor, tekrar hoş geldiniz diyorum.
Bilvesile partimizin bu ülkeye yaptığı hizmetleri anlatmak; Demokrat Parti iktidarından önce çekilen ıstırap ve sıkıntıları dile getirmek ve halk arasında, daha ziyade Beyaz İhtilâl olarak bilinen, Cumhuriyet tarihinin en büyük Halk Hareketinin anlamını açıklamak ve hatırlatmak istiyorum. Ancak, benden sonraki hatipler ve en son konuşacak olan “Partili Arkadaşlarımıza” zaman bırakmak bakımından, bu yoğun ve kısıtlı zaman içinde sizleri yormak istemem.
İLK GERÇEK ZAFER
14 Mayıs 1950, yalnız 46 Ruhu, dava, manâ ve misyonumuz, milletimizin iktidarı için değil, demokrasinin bu topraklardaki ilk gerçek zaferi olması dolayısı ile de kutlanması, anlatılması ve anılması gereken bir gündür. Şu kadar ki: 66 yıl önce gerçekten millet için milletle beraber mücadele eden demokratlar, bugün de aynı hassasiyette, aynı ilke, manâ-misyon, dava, ruh ve kararlılıkla aynı yolda yürümelidir.
Meselâ, 1950 yılında bir işçi 75 – 100 kuruş yevmiye ile çalışıyor, çok büyük sıkıntı çekiyor, açlık, yokluk, yoksulluk ve fakirlik içinde yaşam mücadelesi veriyordu. Bizim iktidarımızda bir işçi, bunun % 600 -700 kat fazlası olan, en az 5 lira ilâ 6 Lira almaya başladı. Bu artışla birlikte gelen refah, yaşama kolaylığı, rahatlık, güvenlik de cabası..
ADALET, KARŞILIKLI SAYGI, SEVGİ VE BARIŞ
14 Mayıs günü iktidar olan ve 19 Mayıs 1950 günü fiilen “hizmet kervanını” yola çıkaran tarihi ve kadim Demokrat Parti, devletle olan kavgayı barışa dönüştürmüş, Cumhuriyetle Demokrasiyi, Devletle Milleti barıştırıp hükümeti huzura, güvene ve “karşılıklı anlayışa” kavuşturmuş; Millete ve millet memurlarına sevgi ve saygıyı aşılamıştır. Bu adalet, hukuk, sevgi, anlayış ve barış sürecinde: Memleketin en ücra köşelerine bile yolu, suyu, okulu, sağlığı götürmüş; Kalkınma ve gelişme yolunda imkân ve fırsat eşitliğini herkese adil, ilkeli ve merhametli davranarak, bütün hizmetlerini eşitlik prensibi çerçevesinde uygulamıştır.
Hülâsa Demokrat Partiyi kuranlar, bizlere büyük ve daima iftiharla sahip çıkılması, sadakatle hizmet edilerek, ilel ebed sürdürülmesi gereken bir miras bırakmıştır. Ama ne yazık ki, bizler, bu mirasın hakkını veremiyor ve onların yolunu sadakatle takip edemiyoruz.
GELENEK, GERÇEK VE DEMOKRASİ
Demokrat Parti geleneğindeki şekli ile “hâkimiyetin millete aidiyeti ve halkın kararına saygı duyularak uyulması, uygulanması” diğer bir anlatımla: “Millet iradesinin devlet idaresinde hâkim ve hükümran olması” anlamına gelen demokrasi, bugün türlü kılıflarla milletten gasp ve zapt edilmek suretiyle, cebren ve hile ile rehin alınarak:, Tek bir kifayetsiz muhterisin emir ve sultasındaki imtiyazlı zümreye tahsis edilmek istenmektedir. Böylece, hırs, kin ve ihtirasla kıvranan bir muhterisin hülyaları ve siyasi hesap uzmanlarının telkinleri ile adım, adım tıpkı menfur Milli Şef Dönemi gibi “tek adam hükümranlığına” dönüştürülmek istenmektedir.
Oysa Türkiye; Hakikatte demokrattır.
Büyük Atatürk’ün dediği gibi “Türk Milleti daima Cumhuriyeti fazilet bilecek ve demokrat olarak kalacaktır.” Zira bu hareket, millet iktidarına hayır diyenlerle yaptığı mücadelede canını vermekten çekinmemiş, tehdide, şantaja ve türlü kirli oyunlara boyun eğmemiş bir geleneğe sahiptir. 70 yıldır hakkaniyet ve adalet çizgisinden sapmadan milletin hizmetine hayatını vakfeden demokratlar, bugün de aynı bilinç, aynı inanç, kararlılık ve vakur duruşla mücadele sahasında olmalıdır. Ancak Türkiye anayasal kargaşanın, siyasal karmaşanın ve yasal kaygıların içerisinde boğulmakta; asıl meselelerini konuşmaktan alıkonulmakta ve dahi bilinçle uzaklaştırılmaktadır.
EGOLARINA ESİR DÜŞMÜŞ SİYASİ MEVTALAR
Bir tarafta ne pahasına olursa olsun “ben” diyenler, benlik-senlik davasının zebunu olanlar; diğer tarafta 60'dan bu yana dökülen kanla, vandallıkla yetinmeyenler, Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirmiştir. Tüm teamülleri, ahlaki ve siyasi değerleri bir kenara koyarak, hatta ayaklar altına alıp takiyye yaparak “ben” diyen, sahnede “milli irade” diye bağırıp, perde gerisinde başka sözler eden iktidarın başı da cinnet getirenlerin önde gelenidir…
Kısaca, bizim mirasımızı istismara ve istifadeye yeltenen bu günkü iktidar, kendi önderleri ile birlikte, Celâl Bayar ve Adnan Menderes’in fotoğraflarını yan yana koyup, altına “demokrasi kahramanları” yazıp, devasa panoların önünde şov yapıyor, sanki onların müdafileri imiş gibi gösteriler düzenleyerek milleti aldatmaya kalkışıyor. Akabinde, Demokrat Parti ve eserleri ile adeta alay ederek, söylemediklerini bırakmıyorlar. Bizler bu acı ve alaycı tavırları üzüntüyle görüyor ama maalesef, atıl vaziyette olduğumuz için sesimizi çıkarmıyoruz.
MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞE VURULAN DARBELER
Ekonomik rant için, insanları yaşam alanlarından çekip koparanlar, siyasal gettolar inşa etmiş, bununla da yetinmeyerek, milletin birlik ve bütünlüğünün kendi iktidarlarına engel teşkil ettiğini keşfettikleri için sosyal ve toplumsal tesanüdü baltalamak için, insanlık düşmanlığı yapmaktan da geri kalmamışlardır. Türkiye'de milli ve birlik, beraberlik, dostluk, komşuluk ve hatta akrabalık ilişkileri dahi iktidar hırslarına kurban edilmek istenmiş, ayırma-kayırma, kutuplaşma ve kamplaşma bir siyasal araç haline getirilmiştir. Yıllardır hukukun ve dinin siyasallaşmasını tartışan kamuoyu bir an önce duygularımızın bile siyasallaştığının farkına varmalı, bunun, ne büyük bir tehlikeye gebe olduğunu görmelidir. Şiddeti ve hatta kanı bile siyasetlerine araç edenler, asıl kaygılarının millet olmadığını göstermiştir.
KOMŞULARLA SIFIR SORUN PALAVRASI
14 yılda Türkiye, “stratejik derinlik” denilerek iyi komşuluk ilişkilerinden uzaklaşmış, küçük boyutlu bir dehşet kıskacı arasında kalmıştır. Bırakınız derinliğini, ortada bir strateji falan da yoktur. Daha doğrusu milletin menfaatini gözeten bir stratejinin yokluğu, var olan stratejinin ise sadece kişisel güvenlikleri olduğu, tecrübe ile sabit olup; iktidar, bölgedeki politikasında kendi çalıp kendi söylerken artık bölgede ne bir dinleyicisi ne de şakşakçısı kalmıştır. İktidar, politikanın içinde de dışında da çuvallamıştır.
HÜRRİYETÇİ DEMOKRATLAR VE DIŞ POLİTİKA
Gelenekçi ve gerçekçi demokratlar, dış politikada güvenli ilişkileri, iyi niyet, mütekabiliyet ve sürekli gelişime dayalı komşuluk ilkesini kabul etmişlerdir. Dış politikanın ne kadar karası varsa eline yüzüne süren iktidar, içeride de analara, babalara, evlatlara karalar bağlatmıştır, bağlatmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar iktidarı alıp, güvenliği teslim ettiği menfur eşkıya ülkemizin Doğusu ve Güneydoğusu'nda muhtemelen kendisine verilen sözlerin tutulmaması nedeni ile şehirleri yakıp yıkmakta, asker, polis, korucu ve sivillere haince pusu kurmaktadır. Geçmişte, bağımsızlık için bedel ödemek zorunda kalan bu millet, şimdi iktidarın basiretsiz, aymaz ve akıldışı kararları yüzünden yeniden bedel ödemeye başlamıştır. Açık ve net olarak, bugün gencecik bedenlerini toprağa verdiğimiz canların yegâne sorumlusu iktidardır.
Osmanlı'nın varisi olduğunu iddia eden, ancak, ihanetle süslü bedenleri hiç utanmadan payitahtta saraylarda ağırlayan, kucaklayan, bu vesile ile iktidarı hesaplayan AKP, şer odağıdır. Dün Dolmabahçe'de devleti birilerinin meydan okumalarına alet edenler, bugün ihanetlerini inkâr etmektedirler. Bu psikopatolojik bir travma halidir.
AHLÂK YOZLAŞMIŞ, ADALET CİHAZI ESİR ALINMIŞTIR
Türkiye hem siyaseten, hem de toplumsal olarak dini, milli ve ahlâkî bir yozlaşmanın eşiğine gelmiştir. Maalesef, geleceklerimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızı, kimseye emanet edemez haldeyiz. Her gün, yeni bir iğrençlik haberi ile evlatlarımızın yüzüne nasıl bakacağız kaygısı ile uyandığımız ülkemizde, iktidar mağdur edenin, suçuna değil, taciz ve tecavüz eden iğrenç yaratığın kimliğine bakmaktadır. Bunlar önce siyasete alet ederek dini, sonra kendi ikballeri için hukuku, sonunda vicdanları siyasallaştırmaya yeltenmektedir. Bu ahlaki çöküşten, önce nasibini, yüce Meclis ve siyaset kurumu almıştır. Geçmişte, parlamenterlere ait bir teamül ile protesto etmek istediğinde, Meclis sıralarını tokatlayan milletvekilleri, şiddeti araç edinen liderlerine öykünerek, birbirlerini tokatlamakta, tekmelemektedir. Hakaretin bini bir paradır.
SÖZDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
Özleri itibariyle değerlendirildiğinde siyasetten uzak olmaları beklenemeyecek bu neviden kuruluşların, müfrit bir muhalif gibi davranması yerine meseleleri şahsi siyasi kaygılardan bağımsız ele alarak, hâkim edası ile muhakeme etmeleri son derece önemlidir. Parti devletine dönüşmüş bir hal alan devletin en temel ekonomik ilkesi, serbest piyasa anlayışının, “partili tekeli” ile alaşağı edildiği yerde rekabet boşluğu yerine ana muhalefet boşluğunu kendine dert edinen STK başkanlarına tavsiyemiz; siyaseti dolaylı olarak değil, doğrudan açıkça, dürüstçe ve mertçe yapmalarıdır. Elbette sivil toplum kuruluşu niteliği itibariyle bu gibi yapılanmaların siyasete müdahil olması olağandır.  Ancak dahletmeleri gereken siyaset iktidar ve muhalefet arasında bir yerde değil, bu kavramların üstünde, daha saygın bir yerde olmalıdır.
AĞIR-AKSAK, EKSİK-GEDİK DEMOKRASİ
Türkiye' de her meselenin temelinde aksak demokrasi, eksik demokratik tavır yatmakta. Bu bakımdan, en acil eylem planı, iktidardan başlayarak antidemokratik beyinlerin, hayallerin ve planların temizlenmesidir. Demokrat Parti sahip olduğu cevher itibariyle meyve vermeye ve siyasete ışık tutmaya devam edecektir. Bugün Türkiye'nin, çeşitli şekillerde, çeşitli sancılarla acısını çektiği güç zehirlenmesinin, iktidar zehirlenmesinin panzehiri demokrasi, adalet ahlâkı ve evrensel hukuktur. Mutlak kuvvetler ayrılığı, adalet ahlâkı, eşitlik ve hukuka aykırı hareket edenler; Olsa, olsa halk düşmanı, organize suç örgütü ve dış mihrakların menfur uzantısı ya da terör-tedhiş örgütünün yaldım ve yatakçısı olabilirler.    
NETİCE OLARAK:
1959 yılından 1980 yılına kadar Demokrat Parti ve Adalet Partisinin delegesi ve eski, gerçek bir Milletvekili olarak bu ihanetler kanıma dokunuyor. Dahası, memlekette bir muhalefetin olmayışı utanılacak bir yüzkarası ve herkes için ayıptır. Bu gün sağda büyük bir boşluk vardır. Demokrat Parti miğferi dışında olur, olmaz bazı arkadaşlarımız parti kurmaya çalışıyorlar. Bunların hiç birisi tutmaz. Bu boşluğu dolduracak parti işte burada, zafer yıldönümünü, 14 Mayıs Demokrasi Bayramını kutladığımız Demokrat Parti’dir. Demokrat parti, mevcut hali ve kadroları ile siyaset sahasını dolduramadığı için “Merkez Sağda” boşluk var.
Genel Merkez kadroları bunun farkına varmalı ve bir an önce Demokrat Parti’yi milyonlara varan sevdalıları ile buluşturmanın, barıştırmanın yolunu bulmalıdır. Bize göre bu yol konsensüs, samimi çağrı, içtenlikle kucaklaşma, hep birlikte özeleştiri, vefakârlık, fedakârlık ve barıştır. Böyle samimi bir çaba halinde, bizler de her an davanın yanında olacağız ve desteğimizi esirgemeyeceğiz.
Zira bizler burada, tarihe mâlolmuş bir zaferin 66. yılımızı kutlarken ülke kan gölüne dönmüş, devleti yönettiği iddiasında olan padişah 2500 kişinin koruma kalkanı ardına sığınarak, sırça köşkte oturup saltanat sürmektedir. Her gün Şehid olan 8 – 10 güvenlik mensubu ve bunun birkaç misli vatandaş onun umurunda bile değil. Meselâ bu gün, bir yanda ihanet, şeamet ve menfur saldırılar sürer, bazı il ve ilçelerimiz kan gölü içinde yüzerken, padişahın kızı şaşaalı bir düğünle evleniyor, devlet maaşlı korumalar, tıpkı şehir magandaları gibi silâh patlatıyor!.
Bizler yine seyirciyiz.
Nasıl bir Demokrat Partiliyiz ki, sesimiz, soluğumuz çıkmıyor.
OYSA!..
66. defa kutladığımız Demokrasi Bayramı'nda biliyoruz ki, bu kronik hastalığı tedavi edecek kadrolar, sadece ve yalnızca Demokrat Parti' de yer almaktadır. AKP'nin Menderes ve Özal vurgusuyla bu büyük misyonun geçmişini yağmalama gayretlerini, zaman zaman MHP de dahil olmak üzere CHP'nin bize yönelik tasarruflarını seyirci kalmak bize yakışmaz. Elbette bu gözlemler, bizlere, bulunduğumuz yerin anlamını göstermeye yöneliktir. Diyeceksiniz ki, "meyve veren ağaç taşlanır", elbette taşlanacaktır. Çünkü Demokrat Parti sahip olduğu cevher itibariyle meyve vermeyi sürdürecek; “Kalemi başkaları tarafından tutulan köşe bekçilerinin karalamaları ile 70 yıllık gelenek yara almayacaktır” Bugün bahusus partilerin var olmasına vesile çok partili hayatın gerçek manada uygulayıcısı, bu partilere yaşam hakkı sağlayan Demokrat Parti'dir. Demokrat Parti bir taraftan günümüz partilerinin bir taraftan da birçok başarılı siyasinin eğitildiği doğal bir parti okulu niteliğindedir. Bugün burada aynı havayı teneffüs ettiğimiz, geçmişte Allah’a emanet ettiğimiz değerlerimiz ile değerli büyüklerimiz kesinlikle inkâr edilemez şekilde “namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu” Türk siyasetinin muallimleridir.
Vatan hainleri ve ihanet şebekeleri üzerinde Demokrat Partinin ve Demokrat Parti büyüklerinin “kesinlikle ve asla” bir dahli yoktur.
Bu duygu ve düşüncelerle, demokrasi, adalet ahlâkı ve hukuk uğrunda, bu vatan için, şehadete yürüyen tüm kahramanlarımızı, demokrasi şehidi Baş Vekilimiz, Şehit Bakanlarımız, Şehit diplomatlarımız, Şehit polislerimiz, askerlerimiz ve korucumuzu rahmetle anıyor, hepinizi saygı, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
14 MAYIS DEMOKRASİ,
ADALET VE HUKUK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN”