Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’de İktidara Gelişinin 66.
yıldönümü; 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü, Ankara İl Başkanlığı tarafından
hazırlanan ve Genel Merkez Konferans Salonunda düzenlenen bir toplantıyla
kutlandı
Genel Merkezde yapılan “Anma ve Kutlama Programında”
Demokratlar Kulübü Başkanı Enver Turgut ve Genel Başkan Gültekin Uysal ile
Siyaset Planlama Kurulu Başkanı, GİK üyesi Doç. Dr. Mehmet Özdemir birer
konuşma yaptılar.
Etkinliğe, Demokratlar Kulübü’nün bir kısım ileri gelen
üyeleri; Genel Başkan, Başkanlık Divanı, Genel İdare Kurulu, Merkez Karar
Kurulu ve diğer merkez kurulu mensupları ile bazı İl Başkanları ve Ankara il
Başkanlığı katıldı. Ayrıca, kendilerini “taban hareketi” diye tanıtan ve Genel
Merkeze otobüslerle gelen pek partili vardı.
DEMOKRATLAR KULÜBÜ
BAŞKANI 13. VE 14. DÖNEM ADALET PARTİSİ MİLLETVEKİLİ VE 1993 SONRASI DEMOKRAT
PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ENVER TURGUT’UN KONUŞMASI:
Saygıdeğer dostlarım, aziz ve kadim Demokratlar,
Saygıdeğer dostlarım, aziz ve kadim Demokratlar,
Bu gün Partimizin 1950 yılı 14 Mayıs’ında yaşanan büyük
coşkusunu, Cumhuriyet tarihinin en büyük Halk Hareketinin dillere destan
başarısını ve zulme karşı “Yeter!.. Söz Milletindir” diyen, “millet iradesinin
devlet idaresinde hâkim ve hükümran olduğu” demokrasi, adalet ve hukuk devleti iktidarının
66. yılını kutlamak için huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
14 Mayıs, bizim olduğu kadar, bütün Türkiye Cumhuriyeti
halkının da bayram günüdür.
Demokrasi Bayramı hepinize kutlu olsun.
Başta Demokrat Partililer olmak üzere, bütün bir millet
tarafından “Demokrasi, Hak, Adalet ve Hukuk Bayramı” olarak nitelenen, ancak
1960'dan bu yana devlet ve demokrasi uğruna verilen şehitler dolayısıyla
hakkıyla kutlayamadığımız bugün; Bir arada olmanın mutluluğu ve bu davanın
neferi olmanın onuru ile sizleri selamlıyor, tekrar hoş geldiniz diyorum.
Bilvesile partimizin bu ülkeye yaptığı hizmetleri anlatmak; Demokrat
Parti iktidarından önce çekilen ıstırap ve sıkıntıları dile getirmek ve halk
arasında, daha ziyade Beyaz İhtilâl olarak bilinen, Cumhuriyet tarihinin en
büyük Halk Hareketinin anlamını açıklamak ve hatırlatmak istiyorum. Ancak,
benden sonraki hatipler ve en son konuşacak olan “Partili Arkadaşlarımıza”
zaman bırakmak bakımından, bu yoğun ve kısıtlı zaman içinde sizleri yormak
istemem.
İLK GERÇEK ZAFER
14 Mayıs 1950, yalnız 46 Ruhu, dava, manâ ve misyonumuz, milletimizin
iktidarı için değil, demokrasinin bu topraklardaki ilk gerçek zaferi olması
dolayısı ile de kutlanması, anlatılması ve anılması gereken bir gündür. Şu
kadar ki: 66 yıl önce gerçekten millet için milletle beraber mücadele eden demokratlar,
bugün de aynı hassasiyette, aynı ilke, manâ-misyon, dava, ruh ve kararlılıkla aynı
yolda yürümelidir.
Meselâ, 1950 yılında bir işçi 75 – 100 kuruş yevmiye ile
çalışıyor, çok büyük sıkıntı çekiyor, açlık, yokluk, yoksulluk ve fakirlik
içinde yaşam mücadelesi veriyordu. Bizim iktidarımızda bir işçi, bunun % 600
-700 kat fazlası olan, en az 5 lira ilâ 6 Lira almaya başladı. Bu artışla
birlikte gelen refah, yaşama kolaylığı, rahatlık, güvenlik de cabası..
ADALET, KARŞILIKLI
SAYGI, SEVGİ VE BARIŞ
14 Mayıs günü iktidar olan ve 19 Mayıs 1950 günü fiilen “hizmet kervanını” yola çıkaran tarihi ve kadim Demokrat Parti, devletle olan kavgayı barışa dönüştürmüş, Cumhuriyetle Demokrasiyi, Devletle Milleti barıştırıp hükümeti huzura, güvene ve “karşılıklı anlayışa” kavuşturmuş; Millete ve millet memurlarına sevgi ve saygıyı aşılamıştır. Bu adalet, hukuk, sevgi, anlayış ve barış sürecinde: Memleketin en ücra köşelerine bile yolu, suyu, okulu, sağlığı götürmüş; Kalkınma ve gelişme yolunda imkân ve fırsat eşitliğini herkese adil, ilkeli ve merhametli davranarak, bütün hizmetlerini eşitlik prensibi çerçevesinde uygulamıştır.
14 Mayıs günü iktidar olan ve 19 Mayıs 1950 günü fiilen “hizmet kervanını” yola çıkaran tarihi ve kadim Demokrat Parti, devletle olan kavgayı barışa dönüştürmüş, Cumhuriyetle Demokrasiyi, Devletle Milleti barıştırıp hükümeti huzura, güvene ve “karşılıklı anlayışa” kavuşturmuş; Millete ve millet memurlarına sevgi ve saygıyı aşılamıştır. Bu adalet, hukuk, sevgi, anlayış ve barış sürecinde: Memleketin en ücra köşelerine bile yolu, suyu, okulu, sağlığı götürmüş; Kalkınma ve gelişme yolunda imkân ve fırsat eşitliğini herkese adil, ilkeli ve merhametli davranarak, bütün hizmetlerini eşitlik prensibi çerçevesinde uygulamıştır.
Hülâsa Demokrat Partiyi kuranlar, bizlere büyük ve daima
iftiharla sahip çıkılması, sadakatle hizmet edilerek, ilel ebed sürdürülmesi
gereken bir miras bırakmıştır. Ama ne yazık ki, bizler, bu mirasın hakkını
veremiyor ve onların yolunu sadakatle takip edemiyoruz.
GELENEK, GERÇEK VE
DEMOKRASİ
Demokrat Parti geleneğindeki şekli ile “hâkimiyetin millete aidiyeti
ve halkın kararına saygı duyularak uyulması, uygulanması” diğer bir anlatımla:
“Millet iradesinin devlet idaresinde hâkim ve hükümran olması” anlamına gelen demokrasi,
bugün türlü kılıflarla milletten gasp ve zapt edilmek suretiyle, cebren ve hile
ile rehin alınarak:, Tek bir kifayetsiz muhterisin emir ve sultasındaki imtiyazlı
zümreye tahsis edilmek istenmektedir. Böylece, hırs, kin ve ihtirasla kıvranan
bir muhterisin hülyaları ve siyasi hesap uzmanlarının telkinleri ile adım, adım
tıpkı menfur Milli Şef Dönemi gibi “tek adam hükümranlığına” dönüştürülmek
istenmektedir.
Oysa Türkiye; Hakikatte demokrattır.
Büyük Atatürk’ün dediği gibi “Türk Milleti daima Cumhuriyeti
fazilet bilecek ve demokrat olarak kalacaktır.” Zira bu hareket, millet iktidarına
hayır diyenlerle yaptığı mücadelede canını vermekten çekinmemiş, tehdide,
şantaja ve türlü kirli oyunlara boyun eğmemiş bir geleneğe sahiptir. 70 yıldır
hakkaniyet ve adalet çizgisinden sapmadan milletin hizmetine hayatını vakfeden
demokratlar, bugün de aynı bilinç, aynı inanç, kararlılık ve vakur duruşla mücadele
sahasında olmalıdır. Ancak Türkiye anayasal kargaşanın, siyasal karmaşanın ve
yasal kaygıların içerisinde boğulmakta; asıl meselelerini konuşmaktan alıkonulmakta
ve dahi bilinçle uzaklaştırılmaktadır.
EGOLARINA ESİR DÜŞMÜŞ
SİYASİ MEVTALAR
Bir tarafta ne pahasına olursa olsun “ben” diyenler, benlik-senlik
davasının zebunu olanlar; diğer tarafta 60'dan bu yana dökülen kanla,
vandallıkla yetinmeyenler, Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine
getirmiştir. Tüm teamülleri, ahlaki ve siyasi değerleri bir kenara koyarak,
hatta ayaklar altına alıp takiyye yaparak “ben” diyen, sahnede “milli irade”
diye bağırıp, perde gerisinde başka sözler eden iktidarın başı da cinnet
getirenlerin önde gelenidir…
Kısaca, bizim mirasımızı istismara ve istifadeye yeltenen bu
günkü iktidar, kendi önderleri ile birlikte, Celâl Bayar ve Adnan Menderes’in
fotoğraflarını yan yana koyup, altına “demokrasi kahramanları” yazıp, devasa panoların
önünde şov yapıyor, sanki onların müdafileri imiş gibi gösteriler düzenleyerek
milleti aldatmaya kalkışıyor. Akabinde, Demokrat Parti ve eserleri ile adeta
alay ederek, söylemediklerini bırakmıyorlar. Bizler bu acı ve alaycı tavırları üzüntüyle
görüyor ama maalesef, atıl vaziyette olduğumuz için sesimizi çıkarmıyoruz.
MİLLİ BİRLİK VE
BERABERLİĞE VURULAN DARBELER
Ekonomik rant için, insanları yaşam alanlarından çekip koparanlar, siyasal gettolar inşa etmiş, bununla da yetinmeyerek, milletin birlik ve bütünlüğünün kendi iktidarlarına engel teşkil ettiğini keşfettikleri için sosyal ve toplumsal tesanüdü baltalamak için, insanlık düşmanlığı yapmaktan da geri kalmamışlardır. Türkiye'de milli ve birlik, beraberlik, dostluk, komşuluk ve hatta akrabalık ilişkileri dahi iktidar hırslarına kurban edilmek istenmiş, ayırma-kayırma, kutuplaşma ve kamplaşma bir siyasal araç haline getirilmiştir. Yıllardır hukukun ve dinin siyasallaşmasını tartışan kamuoyu bir an önce duygularımızın bile siyasallaştığının farkına varmalı, bunun, ne büyük bir tehlikeye gebe olduğunu görmelidir. Şiddeti ve hatta kanı bile siyasetlerine araç edenler, asıl kaygılarının millet olmadığını göstermiştir.
Ekonomik rant için, insanları yaşam alanlarından çekip koparanlar, siyasal gettolar inşa etmiş, bununla da yetinmeyerek, milletin birlik ve bütünlüğünün kendi iktidarlarına engel teşkil ettiğini keşfettikleri için sosyal ve toplumsal tesanüdü baltalamak için, insanlık düşmanlığı yapmaktan da geri kalmamışlardır. Türkiye'de milli ve birlik, beraberlik, dostluk, komşuluk ve hatta akrabalık ilişkileri dahi iktidar hırslarına kurban edilmek istenmiş, ayırma-kayırma, kutuplaşma ve kamplaşma bir siyasal araç haline getirilmiştir. Yıllardır hukukun ve dinin siyasallaşmasını tartışan kamuoyu bir an önce duygularımızın bile siyasallaştığının farkına varmalı, bunun, ne büyük bir tehlikeye gebe olduğunu görmelidir. Şiddeti ve hatta kanı bile siyasetlerine araç edenler, asıl kaygılarının millet olmadığını göstermiştir.
KOMŞULARLA SIFIR
SORUN PALAVRASI
14 yılda Türkiye, “stratejik derinlik” denilerek iyi
komşuluk ilişkilerinden uzaklaşmış, küçük boyutlu bir dehşet kıskacı arasında
kalmıştır. Bırakınız derinliğini, ortada bir strateji falan da yoktur. Daha
doğrusu milletin menfaatini gözeten bir stratejinin yokluğu, var olan
stratejinin ise sadece kişisel güvenlikleri olduğu, tecrübe ile sabit olup; iktidar,
bölgedeki politikasında kendi çalıp kendi söylerken artık bölgede ne bir
dinleyicisi ne de şakşakçısı kalmıştır. İktidar, politikanın içinde de dışında
da çuvallamıştır.
HÜRRİYETÇİ
DEMOKRATLAR VE DIŞ POLİTİKA
Gelenekçi ve gerçekçi demokratlar, dış politikada güvenli
ilişkileri, iyi niyet, mütekabiliyet ve sürekli gelişime dayalı komşuluk
ilkesini kabul etmişlerdir. Dış politikanın ne kadar karası varsa eline yüzüne
süren iktidar, içeride de analara, babalara, evlatlara karalar bağlatmıştır,
bağlatmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar iktidarı alıp, güvenliği teslim
ettiği menfur eşkıya ülkemizin Doğusu ve Güneydoğusu'nda muhtemelen kendisine
verilen sözlerin tutulmaması nedeni ile şehirleri yakıp yıkmakta, asker, polis,
korucu ve sivillere haince pusu kurmaktadır. Geçmişte, bağımsızlık için bedel
ödemek zorunda kalan bu millet, şimdi iktidarın basiretsiz, aymaz ve akıldışı
kararları yüzünden yeniden bedel ödemeye başlamıştır. Açık ve net olarak, bugün
gencecik bedenlerini toprağa verdiğimiz canların yegâne sorumlusu iktidardır.
Osmanlı'nın varisi olduğunu iddia eden, ancak, ihanetle
süslü bedenleri hiç utanmadan payitahtta saraylarda ağırlayan, kucaklayan, bu
vesile ile iktidarı hesaplayan AKP, şer odağıdır. Dün Dolmabahçe'de devleti
birilerinin meydan okumalarına alet edenler, bugün ihanetlerini inkâr
etmektedirler. Bu psikopatolojik bir travma halidir.
AHLÂK YOZLAŞMIŞ,
ADALET CİHAZI ESİR ALINMIŞTIR
Türkiye hem siyaseten, hem de toplumsal olarak dini, milli
ve ahlâkî bir yozlaşmanın eşiğine gelmiştir. Maalesef, geleceklerimizi emanet
ettiğimiz çocuklarımızı, kimseye emanet edemez haldeyiz. Her gün, yeni bir
iğrençlik haberi ile evlatlarımızın yüzüne nasıl bakacağız kaygısı ile
uyandığımız ülkemizde, iktidar mağdur edenin, suçuna değil, taciz ve tecavüz
eden iğrenç yaratığın kimliğine bakmaktadır. Bunlar önce siyasete alet ederek
dini, sonra kendi ikballeri için hukuku, sonunda vicdanları siyasallaştırmaya
yeltenmektedir. Bu ahlaki çöküşten, önce nasibini, yüce Meclis ve siyaset
kurumu almıştır. Geçmişte, parlamenterlere ait bir teamül ile protesto etmek
istediğinde, Meclis sıralarını tokatlayan milletvekilleri, şiddeti araç edinen
liderlerine öykünerek, birbirlerini tokatlamakta, tekmelemektedir. Hakaretin
bini bir paradır.
SÖZDE SİVİL TOPLUM
KURULUŞLARI
Özleri itibariyle değerlendirildiğinde siyasetten uzak
olmaları beklenemeyecek bu neviden kuruluşların, müfrit bir muhalif gibi
davranması yerine meseleleri şahsi siyasi kaygılardan bağımsız ele alarak, hâkim
edası ile muhakeme etmeleri son derece önemlidir. Parti devletine dönüşmüş bir
hal alan devletin en temel ekonomik ilkesi, serbest piyasa anlayışının,
“partili tekeli” ile alaşağı edildiği yerde rekabet boşluğu yerine ana muhalefet
boşluğunu kendine dert edinen STK başkanlarına tavsiyemiz; siyaseti dolaylı
olarak değil, doğrudan açıkça, dürüstçe ve mertçe yapmalarıdır. Elbette sivil
toplum kuruluşu niteliği itibariyle bu gibi yapılanmaların siyasete müdahil
olması olağandır. Ancak dahletmeleri gereken siyaset iktidar ve muhalefet
arasında bir yerde değil, bu kavramların üstünde, daha saygın bir yerde
olmalıdır.
AĞIR-AKSAK, EKSİK-GEDİK
DEMOKRASİ
Türkiye' de her meselenin temelinde aksak demokrasi, eksik
demokratik tavır yatmakta. Bu bakımdan, en acil eylem planı, iktidardan
başlayarak antidemokratik beyinlerin, hayallerin ve planların temizlenmesidir. Demokrat
Parti sahip olduğu cevher itibariyle meyve vermeye ve siyasete ışık tutmaya
devam edecektir. Bugün Türkiye'nin, çeşitli şekillerde, çeşitli sancılarla
acısını çektiği güç zehirlenmesinin, iktidar zehirlenmesinin panzehiri
demokrasi, adalet ahlâkı ve evrensel hukuktur. Mutlak kuvvetler ayrılığı,
adalet ahlâkı, eşitlik ve hukuka aykırı hareket edenler; Olsa, olsa halk düşmanı,
organize suç örgütü ve dış mihrakların menfur uzantısı ya da terör-tedhiş
örgütünün yaldım ve yatakçısı olabilirler.
NETİCE OLARAK:
1959 yılından 1980 yılına kadar Demokrat Parti ve Adalet Partisinin delegesi ve eski, gerçek bir Milletvekili olarak bu ihanetler kanıma dokunuyor. Dahası, memlekette bir muhalefetin olmayışı utanılacak bir yüzkarası ve herkes için ayıptır. Bu gün sağda büyük bir boşluk vardır. Demokrat Parti miğferi dışında olur, olmaz bazı arkadaşlarımız parti kurmaya çalışıyorlar. Bunların hiç birisi tutmaz. Bu boşluğu dolduracak parti işte burada, zafer yıldönümünü, 14 Mayıs Demokrasi Bayramını kutladığımız Demokrat Parti’dir. Demokrat parti, mevcut hali ve kadroları ile siyaset sahasını dolduramadığı için “Merkez Sağda” boşluk var.
1959 yılından 1980 yılına kadar Demokrat Parti ve Adalet Partisinin delegesi ve eski, gerçek bir Milletvekili olarak bu ihanetler kanıma dokunuyor. Dahası, memlekette bir muhalefetin olmayışı utanılacak bir yüzkarası ve herkes için ayıptır. Bu gün sağda büyük bir boşluk vardır. Demokrat Parti miğferi dışında olur, olmaz bazı arkadaşlarımız parti kurmaya çalışıyorlar. Bunların hiç birisi tutmaz. Bu boşluğu dolduracak parti işte burada, zafer yıldönümünü, 14 Mayıs Demokrasi Bayramını kutladığımız Demokrat Parti’dir. Demokrat parti, mevcut hali ve kadroları ile siyaset sahasını dolduramadığı için “Merkez Sağda” boşluk var.
Genel Merkez kadroları bunun farkına varmalı ve bir an önce
Demokrat Parti’yi milyonlara varan sevdalıları ile buluşturmanın, barıştırmanın
yolunu bulmalıdır. Bize göre bu yol konsensüs, samimi çağrı, içtenlikle
kucaklaşma, hep birlikte özeleştiri, vefakârlık, fedakârlık ve barıştır. Böyle
samimi bir çaba halinde, bizler de her an davanın yanında olacağız ve
desteğimizi esirgemeyeceğiz.
Zira bizler burada, tarihe mâlolmuş bir zaferin 66. yılımızı
kutlarken ülke kan gölüne dönmüş, devleti yönettiği iddiasında olan padişah
2500 kişinin koruma kalkanı ardına sığınarak, sırça köşkte oturup saltanat sürmektedir.
Her gün Şehid olan 8 – 10 güvenlik mensubu ve bunun birkaç misli vatandaş onun
umurunda bile değil. Meselâ bu gün, bir yanda ihanet, şeamet ve menfur saldırılar
sürer, bazı il ve ilçelerimiz kan gölü içinde yüzerken, padişahın kızı şaşaalı bir
düğünle evleniyor, devlet maaşlı korumalar, tıpkı şehir magandaları gibi silâh
patlatıyor!.
Bizler yine seyirciyiz.
Nasıl bir Demokrat Partiliyiz ki, sesimiz, soluğumuz
çıkmıyor.
OYSA!..
66. defa kutladığımız Demokrasi Bayramı'nda biliyoruz ki, bu
kronik hastalığı tedavi edecek kadrolar, sadece ve yalnızca Demokrat Parti' de
yer almaktadır. AKP'nin Menderes ve Özal vurgusuyla bu büyük misyonun geçmişini
yağmalama gayretlerini, zaman zaman MHP de dahil olmak üzere CHP'nin bize
yönelik tasarruflarını seyirci kalmak bize yakışmaz. Elbette bu gözlemler,
bizlere, bulunduğumuz yerin anlamını göstermeye yöneliktir. Diyeceksiniz ki, "meyve
veren ağaç taşlanır", elbette taşlanacaktır. Çünkü Demokrat Parti sahip
olduğu cevher itibariyle meyve vermeyi sürdürecek; “Kalemi başkaları tarafından
tutulan köşe bekçilerinin karalamaları ile 70 yıllık gelenek yara almayacaktır”
Bugün bahusus partilerin var olmasına vesile çok partili hayatın gerçek manada
uygulayıcısı, bu partilere yaşam hakkı sağlayan Demokrat Parti'dir. Demokrat
Parti bir taraftan günümüz partilerinin bir taraftan da birçok başarılı
siyasinin eğitildiği doğal bir parti okulu niteliğindedir. Bugün burada aynı
havayı teneffüs ettiğimiz, geçmişte Allah’a emanet ettiğimiz değerlerimiz ile
değerli büyüklerimiz kesinlikle inkâr edilemez şekilde “namuslu, dürüst,
ilkeli, onurlu ve sorumlu” Türk siyasetinin muallimleridir.
Vatan hainleri ve ihanet şebekeleri üzerinde Demokrat
Partinin ve Demokrat Parti büyüklerinin “kesinlikle ve asla” bir dahli yoktur.
Bu duygu ve düşüncelerle, demokrasi, adalet ahlâkı ve hukuk
uğrunda, bu vatan için, şehadete yürüyen tüm kahramanlarımızı, demokrasi şehidi
Baş Vekilimiz, Şehit Bakanlarımız, Şehit diplomatlarımız, Şehit polislerimiz,
askerlerimiz ve korucumuzu rahmetle anıyor, hepinizi saygı, hürmet ve
muhabbetle selamlıyorum.
14 MAYIS DEMOKRASİ,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder