20 Mayıs 2016 Cuma

2016 YILI DEMOKRASİ BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI DEMOKRATLAR KULÜBÜ ÜYELERİ VE BAŞKAN ENVER TURGUT İLE DEMOKRAT PARTİ MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLÂTI ORADAYDI

Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’de İktidara Gelişinin 66. yıldönümü; 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü, Ankara İl Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Genel Merkez Konferans Salonunda düzenlenen bir toplantıyla kutlandı
Genel Merkezde yapılan “Anma ve Kutlama Programında” Demokratlar Kulübü Başkanı Enver Turgut ve Genel Başkan Gültekin Uysal ile Siyaset Planlama Kurulu Başkanı, GİK üyesi Doç. Dr. Mehmet Özdemir birer konuşma yaptılar.
Etkinliğe, Demokratlar Kulübü’nün bir kısım ileri gelen üyeleri; Genel Başkan, Başkanlık Divanı, Genel İdare Kurulu, Merkez Karar Kurulu ve diğer merkez kurulu mensupları ile bazı İl Başkanları ve Ankara il Başkanlığı katıldı. Ayrıca, kendilerini “taban hareketi” diye tanıtan ve Genel Merkeze otobüslerle gelen pek partili vardı. 
DEMOKRATLAR KULÜBÜ BAŞKANI 13. VE 14. DÖNEM ADALET PARTİSİ MİLLETVEKİLİ VE 1993 SONRASI DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ENVER TURGUT’UN KONUŞMASI: 
Saygıdeğer dostlarım, aziz ve kadim Demokratlar,
Bu gün Partimizin 1950 yılı 14 Mayıs’ında yaşanan büyük coşkusunu, Cumhuriyet tarihinin en büyük Halk Hareketinin dillere destan başarısını ve zulme karşı “Yeter!.. Söz Milletindir” diyen, “millet iradesinin devlet idaresinde hâkim ve hükümran olduğu” demokrasi, adalet ve hukuk devleti iktidarının 66. yılını kutlamak için huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
14 Mayıs, bizim olduğu kadar, bütün Türkiye Cumhuriyeti halkının da bayram günüdür.
Demokrasi Bayramı hepinize kutlu olsun.
Başta Demokrat Partililer olmak üzere, bütün bir millet tarafından “Demokrasi, Hak, Adalet ve Hukuk Bayramı” olarak nitelenen, ancak 1960'dan bu yana devlet ve demokrasi uğruna verilen şehitler dolayısıyla hakkıyla kutlayamadığımız bugün; Bir arada olmanın mutluluğu ve bu davanın neferi olmanın onuru ile sizleri selamlıyor, tekrar hoş geldiniz diyorum.
Bilvesile partimizin bu ülkeye yaptığı hizmetleri anlatmak; Demokrat Parti iktidarından önce çekilen ıstırap ve sıkıntıları dile getirmek ve halk arasında, daha ziyade Beyaz İhtilâl olarak bilinen, Cumhuriyet tarihinin en büyük Halk Hareketinin anlamını açıklamak ve hatırlatmak istiyorum. Ancak, benden sonraki hatipler ve en son konuşacak olan “Partili Arkadaşlarımıza” zaman bırakmak bakımından, bu yoğun ve kısıtlı zaman içinde sizleri yormak istemem.
İLK GERÇEK ZAFER
14 Mayıs 1950, yalnız 46 Ruhu, dava, manâ ve misyonumuz, milletimizin iktidarı için değil, demokrasinin bu topraklardaki ilk gerçek zaferi olması dolayısı ile de kutlanması, anlatılması ve anılması gereken bir gündür. Şu kadar ki: 66 yıl önce gerçekten millet için milletle beraber mücadele eden demokratlar, bugün de aynı hassasiyette, aynı ilke, manâ-misyon, dava, ruh ve kararlılıkla aynı yolda yürümelidir.
Meselâ, 1950 yılında bir işçi 75 – 100 kuruş yevmiye ile çalışıyor, çok büyük sıkıntı çekiyor, açlık, yokluk, yoksulluk ve fakirlik içinde yaşam mücadelesi veriyordu. Bizim iktidarımızda bir işçi, bunun % 600 -700 kat fazlası olan, en az 5 lira ilâ 6 Lira almaya başladı. Bu artışla birlikte gelen refah, yaşama kolaylığı, rahatlık, güvenlik de cabası..
ADALET, KARŞILIKLI SAYGI, SEVGİ VE BARIŞ
14 Mayıs günü iktidar olan ve 19 Mayıs 1950 günü fiilen “hizmet kervanını” yola çıkaran tarihi ve kadim Demokrat Parti, devletle olan kavgayı barışa dönüştürmüş, Cumhuriyetle Demokrasiyi, Devletle Milleti barıştırıp hükümeti huzura, güvene ve “karşılıklı anlayışa” kavuşturmuş; Millete ve millet memurlarına sevgi ve saygıyı aşılamıştır. Bu adalet, hukuk, sevgi, anlayış ve barış sürecinde: Memleketin en ücra köşelerine bile yolu, suyu, okulu, sağlığı götürmüş; Kalkınma ve gelişme yolunda imkân ve fırsat eşitliğini herkese adil, ilkeli ve merhametli davranarak, bütün hizmetlerini eşitlik prensibi çerçevesinde uygulamıştır.
Hülâsa Demokrat Partiyi kuranlar, bizlere büyük ve daima iftiharla sahip çıkılması, sadakatle hizmet edilerek, ilel ebed sürdürülmesi gereken bir miras bırakmıştır. Ama ne yazık ki, bizler, bu mirasın hakkını veremiyor ve onların yolunu sadakatle takip edemiyoruz.
GELENEK, GERÇEK VE DEMOKRASİ
Demokrat Parti geleneğindeki şekli ile “hâkimiyetin millete aidiyeti ve halkın kararına saygı duyularak uyulması, uygulanması” diğer bir anlatımla: “Millet iradesinin devlet idaresinde hâkim ve hükümran olması” anlamına gelen demokrasi, bugün türlü kılıflarla milletten gasp ve zapt edilmek suretiyle, cebren ve hile ile rehin alınarak:, Tek bir kifayetsiz muhterisin emir ve sultasındaki imtiyazlı zümreye tahsis edilmek istenmektedir. Böylece, hırs, kin ve ihtirasla kıvranan bir muhterisin hülyaları ve siyasi hesap uzmanlarının telkinleri ile adım, adım tıpkı menfur Milli Şef Dönemi gibi “tek adam hükümranlığına” dönüştürülmek istenmektedir.
Oysa Türkiye; Hakikatte demokrattır.
Büyük Atatürk’ün dediği gibi “Türk Milleti daima Cumhuriyeti fazilet bilecek ve demokrat olarak kalacaktır.” Zira bu hareket, millet iktidarına hayır diyenlerle yaptığı mücadelede canını vermekten çekinmemiş, tehdide, şantaja ve türlü kirli oyunlara boyun eğmemiş bir geleneğe sahiptir. 70 yıldır hakkaniyet ve adalet çizgisinden sapmadan milletin hizmetine hayatını vakfeden demokratlar, bugün de aynı bilinç, aynı inanç, kararlılık ve vakur duruşla mücadele sahasında olmalıdır. Ancak Türkiye anayasal kargaşanın, siyasal karmaşanın ve yasal kaygıların içerisinde boğulmakta; asıl meselelerini konuşmaktan alıkonulmakta ve dahi bilinçle uzaklaştırılmaktadır.
EGOLARINA ESİR DÜŞMÜŞ SİYASİ MEVTALAR
Bir tarafta ne pahasına olursa olsun “ben” diyenler, benlik-senlik davasının zebunu olanlar; diğer tarafta 60'dan bu yana dökülen kanla, vandallıkla yetinmeyenler, Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirmiştir. Tüm teamülleri, ahlaki ve siyasi değerleri bir kenara koyarak, hatta ayaklar altına alıp takiyye yaparak “ben” diyen, sahnede “milli irade” diye bağırıp, perde gerisinde başka sözler eden iktidarın başı da cinnet getirenlerin önde gelenidir…
Kısaca, bizim mirasımızı istismara ve istifadeye yeltenen bu günkü iktidar, kendi önderleri ile birlikte, Celâl Bayar ve Adnan Menderes’in fotoğraflarını yan yana koyup, altına “demokrasi kahramanları” yazıp, devasa panoların önünde şov yapıyor, sanki onların müdafileri imiş gibi gösteriler düzenleyerek milleti aldatmaya kalkışıyor. Akabinde, Demokrat Parti ve eserleri ile adeta alay ederek, söylemediklerini bırakmıyorlar. Bizler bu acı ve alaycı tavırları üzüntüyle görüyor ama maalesef, atıl vaziyette olduğumuz için sesimizi çıkarmıyoruz.
MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞE VURULAN DARBELER
Ekonomik rant için, insanları yaşam alanlarından çekip koparanlar, siyasal gettolar inşa etmiş, bununla da yetinmeyerek, milletin birlik ve bütünlüğünün kendi iktidarlarına engel teşkil ettiğini keşfettikleri için sosyal ve toplumsal tesanüdü baltalamak için, insanlık düşmanlığı yapmaktan da geri kalmamışlardır. Türkiye'de milli ve birlik, beraberlik, dostluk, komşuluk ve hatta akrabalık ilişkileri dahi iktidar hırslarına kurban edilmek istenmiş, ayırma-kayırma, kutuplaşma ve kamplaşma bir siyasal araç haline getirilmiştir. Yıllardır hukukun ve dinin siyasallaşmasını tartışan kamuoyu bir an önce duygularımızın bile siyasallaştığının farkına varmalı, bunun, ne büyük bir tehlikeye gebe olduğunu görmelidir. Şiddeti ve hatta kanı bile siyasetlerine araç edenler, asıl kaygılarının millet olmadığını göstermiştir.
KOMŞULARLA SIFIR SORUN PALAVRASI
14 yılda Türkiye, “stratejik derinlik” denilerek iyi komşuluk ilişkilerinden uzaklaşmış, küçük boyutlu bir dehşet kıskacı arasında kalmıştır. Bırakınız derinliğini, ortada bir strateji falan da yoktur. Daha doğrusu milletin menfaatini gözeten bir stratejinin yokluğu, var olan stratejinin ise sadece kişisel güvenlikleri olduğu, tecrübe ile sabit olup; iktidar, bölgedeki politikasında kendi çalıp kendi söylerken artık bölgede ne bir dinleyicisi ne de şakşakçısı kalmıştır. İktidar, politikanın içinde de dışında da çuvallamıştır.
HÜRRİYETÇİ DEMOKRATLAR VE DIŞ POLİTİKA
Gelenekçi ve gerçekçi demokratlar, dış politikada güvenli ilişkileri, iyi niyet, mütekabiliyet ve sürekli gelişime dayalı komşuluk ilkesini kabul etmişlerdir. Dış politikanın ne kadar karası varsa eline yüzüne süren iktidar, içeride de analara, babalara, evlatlara karalar bağlatmıştır, bağlatmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar iktidarı alıp, güvenliği teslim ettiği menfur eşkıya ülkemizin Doğusu ve Güneydoğusu'nda muhtemelen kendisine verilen sözlerin tutulmaması nedeni ile şehirleri yakıp yıkmakta, asker, polis, korucu ve sivillere haince pusu kurmaktadır. Geçmişte, bağımsızlık için bedel ödemek zorunda kalan bu millet, şimdi iktidarın basiretsiz, aymaz ve akıldışı kararları yüzünden yeniden bedel ödemeye başlamıştır. Açık ve net olarak, bugün gencecik bedenlerini toprağa verdiğimiz canların yegâne sorumlusu iktidardır.
Osmanlı'nın varisi olduğunu iddia eden, ancak, ihanetle süslü bedenleri hiç utanmadan payitahtta saraylarda ağırlayan, kucaklayan, bu vesile ile iktidarı hesaplayan AKP, şer odağıdır. Dün Dolmabahçe'de devleti birilerinin meydan okumalarına alet edenler, bugün ihanetlerini inkâr etmektedirler. Bu psikopatolojik bir travma halidir.
AHLÂK YOZLAŞMIŞ, ADALET CİHAZI ESİR ALINMIŞTIR
Türkiye hem siyaseten, hem de toplumsal olarak dini, milli ve ahlâkî bir yozlaşmanın eşiğine gelmiştir. Maalesef, geleceklerimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızı, kimseye emanet edemez haldeyiz. Her gün, yeni bir iğrençlik haberi ile evlatlarımızın yüzüne nasıl bakacağız kaygısı ile uyandığımız ülkemizde, iktidar mağdur edenin, suçuna değil, taciz ve tecavüz eden iğrenç yaratığın kimliğine bakmaktadır. Bunlar önce siyasete alet ederek dini, sonra kendi ikballeri için hukuku, sonunda vicdanları siyasallaştırmaya yeltenmektedir. Bu ahlaki çöküşten, önce nasibini, yüce Meclis ve siyaset kurumu almıştır. Geçmişte, parlamenterlere ait bir teamül ile protesto etmek istediğinde, Meclis sıralarını tokatlayan milletvekilleri, şiddeti araç edinen liderlerine öykünerek, birbirlerini tokatlamakta, tekmelemektedir. Hakaretin bini bir paradır.
SÖZDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
Özleri itibariyle değerlendirildiğinde siyasetten uzak olmaları beklenemeyecek bu neviden kuruluşların, müfrit bir muhalif gibi davranması yerine meseleleri şahsi siyasi kaygılardan bağımsız ele alarak, hâkim edası ile muhakeme etmeleri son derece önemlidir. Parti devletine dönüşmüş bir hal alan devletin en temel ekonomik ilkesi, serbest piyasa anlayışının, “partili tekeli” ile alaşağı edildiği yerde rekabet boşluğu yerine ana muhalefet boşluğunu kendine dert edinen STK başkanlarına tavsiyemiz; siyaseti dolaylı olarak değil, doğrudan açıkça, dürüstçe ve mertçe yapmalarıdır. Elbette sivil toplum kuruluşu niteliği itibariyle bu gibi yapılanmaların siyasete müdahil olması olağandır.  Ancak dahletmeleri gereken siyaset iktidar ve muhalefet arasında bir yerde değil, bu kavramların üstünde, daha saygın bir yerde olmalıdır.
AĞIR-AKSAK, EKSİK-GEDİK DEMOKRASİ
Türkiye' de her meselenin temelinde aksak demokrasi, eksik demokratik tavır yatmakta. Bu bakımdan, en acil eylem planı, iktidardan başlayarak antidemokratik beyinlerin, hayallerin ve planların temizlenmesidir. Demokrat Parti sahip olduğu cevher itibariyle meyve vermeye ve siyasete ışık tutmaya devam edecektir. Bugün Türkiye'nin, çeşitli şekillerde, çeşitli sancılarla acısını çektiği güç zehirlenmesinin, iktidar zehirlenmesinin panzehiri demokrasi, adalet ahlâkı ve evrensel hukuktur. Mutlak kuvvetler ayrılığı, adalet ahlâkı, eşitlik ve hukuka aykırı hareket edenler; Olsa, olsa halk düşmanı, organize suç örgütü ve dış mihrakların menfur uzantısı ya da terör-tedhiş örgütünün yaldım ve yatakçısı olabilirler.    
NETİCE OLARAK:
1959 yılından 1980 yılına kadar Demokrat Parti ve Adalet Partisinin delegesi ve eski, gerçek bir Milletvekili olarak bu ihanetler kanıma dokunuyor. Dahası, memlekette bir muhalefetin olmayışı utanılacak bir yüzkarası ve herkes için ayıptır. Bu gün sağda büyük bir boşluk vardır. Demokrat Parti miğferi dışında olur, olmaz bazı arkadaşlarımız parti kurmaya çalışıyorlar. Bunların hiç birisi tutmaz. Bu boşluğu dolduracak parti işte burada, zafer yıldönümünü, 14 Mayıs Demokrasi Bayramını kutladığımız Demokrat Parti’dir. Demokrat parti, mevcut hali ve kadroları ile siyaset sahasını dolduramadığı için “Merkez Sağda” boşluk var.
Genel Merkez kadroları bunun farkına varmalı ve bir an önce Demokrat Parti’yi milyonlara varan sevdalıları ile buluşturmanın, barıştırmanın yolunu bulmalıdır. Bize göre bu yol konsensüs, samimi çağrı, içtenlikle kucaklaşma, hep birlikte özeleştiri, vefakârlık, fedakârlık ve barıştır. Böyle samimi bir çaba halinde, bizler de her an davanın yanında olacağız ve desteğimizi esirgemeyeceğiz.
Zira bizler burada, tarihe mâlolmuş bir zaferin 66. yılımızı kutlarken ülke kan gölüne dönmüş, devleti yönettiği iddiasında olan padişah 2500 kişinin koruma kalkanı ardına sığınarak, sırça köşkte oturup saltanat sürmektedir. Her gün Şehid olan 8 – 10 güvenlik mensubu ve bunun birkaç misli vatandaş onun umurunda bile değil. Meselâ bu gün, bir yanda ihanet, şeamet ve menfur saldırılar sürer, bazı il ve ilçelerimiz kan gölü içinde yüzerken, padişahın kızı şaşaalı bir düğünle evleniyor, devlet maaşlı korumalar, tıpkı şehir magandaları gibi silâh patlatıyor!.
Bizler yine seyirciyiz.
Nasıl bir Demokrat Partiliyiz ki, sesimiz, soluğumuz çıkmıyor.
OYSA!..
66. defa kutladığımız Demokrasi Bayramı'nda biliyoruz ki, bu kronik hastalığı tedavi edecek kadrolar, sadece ve yalnızca Demokrat Parti' de yer almaktadır. AKP'nin Menderes ve Özal vurgusuyla bu büyük misyonun geçmişini yağmalama gayretlerini, zaman zaman MHP de dahil olmak üzere CHP'nin bize yönelik tasarruflarını seyirci kalmak bize yakışmaz. Elbette bu gözlemler, bizlere, bulunduğumuz yerin anlamını göstermeye yöneliktir. Diyeceksiniz ki, "meyve veren ağaç taşlanır", elbette taşlanacaktır. Çünkü Demokrat Parti sahip olduğu cevher itibariyle meyve vermeyi sürdürecek; “Kalemi başkaları tarafından tutulan köşe bekçilerinin karalamaları ile 70 yıllık gelenek yara almayacaktır” Bugün bahusus partilerin var olmasına vesile çok partili hayatın gerçek manada uygulayıcısı, bu partilere yaşam hakkı sağlayan Demokrat Parti'dir. Demokrat Parti bir taraftan günümüz partilerinin bir taraftan da birçok başarılı siyasinin eğitildiği doğal bir parti okulu niteliğindedir. Bugün burada aynı havayı teneffüs ettiğimiz, geçmişte Allah’a emanet ettiğimiz değerlerimiz ile değerli büyüklerimiz kesinlikle inkâr edilemez şekilde “namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu” Türk siyasetinin muallimleridir.
Vatan hainleri ve ihanet şebekeleri üzerinde Demokrat Partinin ve Demokrat Parti büyüklerinin “kesinlikle ve asla” bir dahli yoktur.
Bu duygu ve düşüncelerle, demokrasi, adalet ahlâkı ve hukuk uğrunda, bu vatan için, şehadete yürüyen tüm kahramanlarımızı, demokrasi şehidi Baş Vekilimiz, Şehit Bakanlarımız, Şehit diplomatlarımız, Şehit polislerimiz, askerlerimiz ve korucumuzu rahmetle anıyor, hepinizi saygı, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
14 MAYIS DEMOKRASİ,
ADALET VE HUKUK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder